28 Aralık 2009

KÜÇÜK KUŞ

Adamın biri bir gün tuzak kurarak küçük bir kuş yakalamış. Adam tam kuşu kesip yemek üzere iken kuş ...konuşmaya başlamış:

'Bu kadar zamandır pek çok koyun, inek yedin doymadın. Şimdi 50 gramlık bir kuşu yiyip de doyacak mısın sanki? Beni bırakırsan sana üç nasihatte bulunurum, her zaman işine yarar. Birincisini elinde iken söylerim, beğenirsen bırakırsın. İkincisini şu damın üzerinde ve üçüncüsünü de şu ağacın tepesindeyken söylerim, ne dersin?'

Adam, kuşun teklifini kabul etmiş ve birincisini söylemesini istemiş.
Kuş:' Sana her söylenene inanma!' demiş. Adam bu nasihati beğenmiş ve kuşu bırakmış. Kuş, damın üzerine çıkınca adam 'ikincisini söyle bakalım!'demiş.

Kuş:' Elinden kaçıp giden ve kaybettiğin şeylerin arkasından boş yere sızlanıp şikayet etme!' demiş. Adam bu nasihati de beğenmiş ve bu sırada kuş ağacın tepesine konup: 'hey adam, benim karnımda tam 300 gr ağırlığında bir elmas vardı, onu kaçırdın!' deyince adam kendini yerden yere atıp kaçırdığı fırsat için dövünmeye başlamış.

Kuş:' Sana her söylenene inanma demiştim, ama bu nasihatimi tutmadın. Ben 50'grlık kuş iken karnımda nasıl 300 gr'lık elmas taşıyabilirim? Ayrıca elinden kaçan fırsatların arkasından boş yere dövünme dememişmiydim?'der.

Bunun üzerine adam 'hadi, üçüncüsünü söyle' deyince kuş: 'sanki ilk iki öğüdü tutmuş gibi üçüncüsünü istiyorsun. Çorak toprağa atılan tohum yeşerir mi? Cehalet ve ahmaklık yırtığını hiçbir yama kapatmaz!' diye cevap verir ve uçup gider.


25 Aralık 2009

DÖRT MUM

Dört tane mum usul usul yanıyordu...
Ortalık o kadar sessizdiki, mumların konuşmalarını duyabiliyordunuz...
Birinci mum dediki:
''Ben BARIŞ'ım.!
Ama kimse benim yanmama yardımcı olmuyor.Sanırım yakında söneceğim.''
Alevi hızla azaldı ve sonun da tamamen söndü.

İkinci mum:
''Ben VEFA'yım.!
Ne yazık ki artık vazgeçilmez değilim. Onun için,bundan sonra yanıp durmamın bir anlamı kalmadı.''
Sözlerini tamamladığında esen hafif bir rüzgar onu tamamen söndürdü...

Sırası geldiğinde üçüncü mum, hüzünlü bir sesle dediki:
''Ben SEVGİ'yim !
Yanacak gücüm kalmadı. İnsanlar beni unuttu,değerimi anlamıyorlar. En yakınlarını sevmeyi bile unuttular.''
Vefa'da daha fazla beklemeden sönüp gitti...
Ansızın..!

Odaya bir çocuk girdi ve üç mumunda yanmadığını gördü.
''Neden yanmıyorsunuz? Sizin sonsuza kadar yanmanız gerekmiyor muydu?'' dedi.
Ve ardından ağlamaya başladı...
O zaman dördüncü mum konuşmaya başladı:
''Korkma, ben yandığım sürece öteki mumlarıda yeniden yakabiliriz, ben UMUT'um!''
Çocuk parlayan gözleriyle UMUT mumunu aldı ve öteki mumları birer birer yaktı...

UMUT ışığı yaşamımızdan hiç eksik olmamalı...
...Ki hepimiz onunla birlikte VEFA'yı, BARIŞ'ı ve SEVGİ'yi yaşatabilelim...

KARDELENİN AŞKI

Kardelen çiçeği etrafındakilerin dostlarının anlatımıyla güneşe aşık olur.Aslında hayatında güneşi hiç görmemiştir.
Çünkü bilir ki güneşi gördüğü an canından olacaktır.
Ama bu aşk içinde öyle büyür öyle büyür ki artık dayanılmaz
bir hal alır ve Allah'a dua eder bana bir defacıkta olsun güneşi görmeyi nasip et diye.
Ve bir gün dayanamaz Allah'ın huzuruna
çıkar ve şöyle der;
"Allahım güneşi görmem için bana izin ver."
Allah'ta ona şöyle seslenir;
"Ey kardelen bilmez misin ki sen narin bir çiçeksin ve güneşle
karşılaştığın an canından olabilirsin.İyi düşün sana 2 gün
mühlet veriyorum ya güneş ya canın ."
Kardelen yüce rabbinin huzurundan ayrılır ve düşünür.Ama içindeki güneş sevdası adeta onu içten içe kemirir. 2.günün sonunda Rabbinin huzuruna çıkar ve şöyle der;
"Bu aşk beni öyle büyüledi ki güneşi görmek için can atıyorum.
Allah'ta ona;
"Cesaretini takdir ederim ey kardelen ama bir yandan da
üzülürüm çünkü canından olacaksın." der ve kardelen güneşi görmenin aşkıyla tutuşurken karın üstüne çıkmaya karar verir. Tam o beyaz karın içinden kafasını
çıkardığı an güneşi görür ama ona daha önce söylendiği gibi
canından olur.
Bu olay herkesin kalbinde yer eder.Herkes çocuklarına ve torunlarına
bu olayı anlatırnasihatte bulunurlar.
"Eğer günün birinde aşık olursan birini çok seversen KARDELEN gibi cesaretli ol.
Eğer KARDELEN kadar cesaretin yoksa Sakın Aşık Olma!!! Derler.

24 Aralık 2009

YATMADAN ÖNCE İÇİLEN SUYUN SIRRI

Su içmenin vücut için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Su, doğru zamanlarda içildiğinde, faydaları da en üst seviyeye çıkıyor.

Su içmek için doğru zamanı seçmek, suyun insan vücudundaki etkinliğini en üst seviyeye çıkaracaktır.

Uyanır uyanmaz 2 bardak su:
İç organları harekete geçirir.

Her yemekten 30 dakika önce 1 bardak su:
Yiyecekleri hazmetmeye yardım eder.


Banyodan önce 1 bardak su:
Tansiyonun düşmesine yardım eder.

Uykudan önce 1 bardak su:
Kalp krizini ve felci önler.


SUYUN VÜCUTTAKİ HAYATİ GÖREVLERİ

1. Beynimizin % 75'i sudur.

2. Vücut ısısını düzenler.

3. Hücrelere gıda ve oksijen taşır.

4. Solunum için oksijeni nemlendirir.

5. Yediklerimizi enerjiye çevirir.

6. Kanımızın % 83'üdür.

7. Atıkları (oksitleri) yok eder.

8. Hayati organlarımızı korur ve rahatlatır.

9. Kemiklerin % 22'sidir.

10. Gıdaları absorbe etmesinde vücuda yardım eder.

11. Adalelerin % 75'idir.

12. Eklem yerlerini rahatlatır / yastık vazifesi görür.
internethaber.com

23 Aralık 2009

USB HAFIZALARINDAKİ TEHLİKE

Günümüzün en popüler depolama cihazlarının başında yer alan USB hafızalar, aslında tam bir virüs yuvası. Gerekli önlemleri almamanız durumunda bilgilerinizin virüslerin eline geçmesi işten bile değil.

Son yıllarda kullanımı bir hayli yaygınlaşan ve hemen her kullanıcının sahip olduğu USB hafızalar, kapasiteleriyle de kullanıcıların ihtiyaçlarını fazlasıyla gideriyor. 2, 4, 8 ve 64 GB gibi farklı modelleriyle kullanıcıların kullanımına sunulan USB hafızalar, tüm bu artılarının yanında aynı zamanda kullanıcılar için büyük bir tehdit.

Virüslerin yaygınlaşmasının bir numaralı faktörlerinden biri olan USB hafızalarda bulunan virüsler, USB hafızaların bilgisayarlara takılmasıyla birlikte devreye giren "otomatik çalıştır"ı kullanarak kendilerini aktive ediyor.

USB hafızanın otomatik olarak çalışmasıyla devreye giren USB hafızalardan yayılan bu virüslerden kurtulmanın yolu ise oldukça basit: O da "Otomatik çalıştır" özelliğini bilgisayarlarda devredışı bırakmak.

Bunun için önce Çalıştır'a girerek gpedit.msc yazın ve ardından açılan pencereden Bilgisayar Konfigürasyonu>Yönetim Şablonları>Windows Bileşenleri'ne gelin ve Otomatik Kullan'a tıklayın. Ardından "Extended" yani "Ayrıntı" sekmesine girerek "Enable - Etkin"i seçin ve son olarak "All Drivers - Tüm Sürücüler"i seçin.

Bu işlemin ardından artık USB hafızanız otomatik olarak çalışmayacak ve virüsü aktive edemeyecek. Bu işlemin size tek olumsuz yansıması ise USB hafızanızı bilgisayarınıza taktıktan sonra artık her seferinde USB hafızanızın olduğu klasörü kendi başınıza açmak zorunda olmanız...

Bunun dışında USB hafızanızda halihazırda bulunan virüsleri temizlemek için ise güçlü bir güvenlik yazılımını bilgisayara kurmak ve sık sık USB hafızaları taramadan geçirmekte fayda var. Bunun dışında USB hafızanıza güvenmediğiniz hiçbir dosyayı almamanız da yerinde bir adım olacaktır. Ayrıca USB hafızanıza format atarak da virüslerden kurtulabilirsiniz.

Ama unutulmamalı ki USB hafızanızı formatlasanız bile, bilgisayarınızda veya USB hafızanızı taktığınız bir başka bilgisayarda virüs varsa, USB hafızanıza tekrar virüsün bulaşması işten bile değil. O nedenle antivirüs yazılımınızla bilgisayarınızı sık sık taramadan geçirmeli ve antivirüs yazılımınızın güncelleştirmelerini sıkı bir şekilde takip etmelisiniz.

www.hurriyet.com

15 Aralık 2009

AĞUSTOS BÖCEĞİNİN HİKAYESİ!!!


Bir ağustos böceği doğmadan önce toprağın altındaki bir lavrada ortalama olarak 12 yıl bekler.

Evet yanlış okumadın tam tamına 12 yıl bekler. 12 yıl hapislikten sonra dünyaya gelen garibanın ömrü adında yazılıdır:

AĞUSTOS yani topu topu bir ay...

Şarkı söyleyen yalnızca erkek ağustos böceğidir.

Çünkü dişi, en güzel şarkıyı söyleyeni kendine eş seçecek ve çiftleşecektir.
Düşünsenize, 12 yıl toprağın altında bekle, dışarı çık.

Bir ay ömrün var...
Buldun, buldun... Bulamadın bir daha yok.

Siz olsaydınız ne yapardınız?


GIDA ALIRKEN DİKKAT

Gıda maddelerini satın alırken ya da saklarken gerekli önemi gösteriyor musunuz?

Besinlerin satın alınmasından hazırlanması ve pişirilmesine kadar geçen her aşamada amacın hem besinin hijyenini sağlamak hem de besin değerini korumak gerektiğini biliyor muydunuz? Tüm gıdaları satın alırken ilk önce son kullanma tarihlerine ve ambalajının zarar görmemiş olmasına dikkat etmek gerekiyor. Amerikan Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü Uzman Diyetisyen Tuğçe Aytulu, bu konuda çok önemli uyarılarda bulundu.

DİYET ÜRÜNLERİ ALIRKEN...

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de şişmanlığın ve buna bağlı olarak oluşan hastalıkların giderek artmasıyla düşük kalorili ürünlere olan talep artmıştır. Tüketiciler bu ürünleri kullanırken üzerinde 'light, %0 yağlı, diyet, şekersiz gibi ibareler görmektedirler.

Bir ürünün light olması veya şekersiz olması o ürünün kalorisinin düşük olduğunu göstermez. Bir ürünün light olması bu ürünün yağının veya kalorisinin azaltılmış olduğu anlamına gelir. Ancak yağı azaltılmış ürün mutlaka düşük kalorili olmak zorunda değildir. Çünkü ürünün yağının azaltılması işlemi sırasında yağı azaltılırken diğer besin öğelerinin içeriği artabilir. Karıştırılan diğer bir konu ise üzerinde diyet yazan ürünlerin kalorisiz olup istenildiği kadar yenilebileceği düşüncesidir. Oysa bu mümkün değildir; diyet bisküvi olarak satılan ürünler markasına göre farklılık göstermekle beraber ortalama olarak 2-3 adet diyet bisküvinin kalorisi 1 dilim ekmekteki kaloriye eşittir.


YAĞLAR IŞIKSIZ ORTAMDA

Gıdaları saklarken dikkat edilecek püf noktalar
www.ensonhaber.com

Pişmiş gıdalar buzdolabında saklanırken rafın en üstünde saklanmalıdır. Bu sayede çiğ ve mikrop barındırabilecek olan gıdalardan pişmiş gıdanın içine suyunun akması engellenmiş olur. Özellikle çiğ et/tavuk gibi gıdalar dolapta saklanırken ya da çözdürülürken dolabın en alt bölümünde bekletilmelidir.

Yağlar serin, ışıksız ortamda saklanmalıdır.

Yumurta buzdolabında yıkanmadan saklanırsa besin değerini korumuş olur.

Gıdaları açıkta saklarken sıcaklık ve neme dikkat edilmelidir. Örneğin patates aydınlıkta yeşillenir. Bu nedenle serin, kuru ve ışıksız bir dolapta saklanmalıdır. Ekmek iki günden fazla saklanacaksa açıkta değil, buzdolabında saklanmalıdır.

ŞEKER YERİNE PEKMEZE NE DERSİNİZ?
Hazırlama ve pişirmede besin değerini artırıcı bazı öneriler:

Hamuru mayalandırmak besin değerini arttırır.

Beyaz un yerine tam buğday unu besin değeri olarak daha yüksektir.

Şeker yerine pekmez kullanımı hazırlanan gıdanın besin değerini arttırır.

Kurubaklagiller iyi pişirilirse besin değeri artar.

Ekmek çok kızartılırsa besin değeri azalır.

Sebzeler kavrulur veya haşlanıp suyu dökülürse besin değeri azalır

Yoğurdun yeşil suyu atılmamalıdır. Çünkü B2 vitamini zengindir.

Ekmeği ambalajlı alın

Tüm gıdaları satın alırken son kullanma tarihi, ambalajının zarar görmemiş olması gibi özelliklerine bakılarak satın alınmalıdır.

Ekmek ve benzeri gıdaları satın alırken ambalaj içinde olanları tercih etmek daha güvenlidir.

Patates alırken yeşillenmemiş, yarık ve çatlakları olmayanların tercih edilmesi gerekir.

Pastorize olmayan sütten yapılmış peynir tüketilmemelidir. Bu nedenle açık peynirler yerine kapalı kutularda satılanları almak daha güvenli olacaktır.

Süt, hazır meyve suyu satın alırken UHT yöntemi ile paketlenen Tetra Pak kutuda olanlar tercih edilmelidir.

İyi pişmemiş et ürünlerinin tüketimi bazı mikroorganizmaların bulaşması açısından tehlikelidir.

Etiketlerin anlamları:

Diyabetik: Şeker yerine tatlandırıcı ile hazırlanmış ürünlerdir. Ürünün yağı ve kalorisinde azalma olmayabilir.

Light: Yağı %40 azaltılmış ürün veya kalorisi %25 azaltılmış anlamındadır.

Diyet: Kalorisi azaltılmıştır ancak içinde şeker bulunabilir.

GÜNDEN GÜNE NASIL ZEHİRLENİYORUZ?

Kanserden depresyona birçok hastalığı tetikleyen kimyasallardan nasıl kurtulmalı?

Kimyasallar, yaşadığımız dünyada sürekli ve hızlı bir şekilde artıyor. Buna bağlı olarak her gün yeni sağlık sorunları ortaya çıkıyor, günün telaşı içinde farkına bile varamıyoruz. Sağlık ve çevre kirlenmesinin yarattığı tehlikeler konusunda yazılmış ‘acil ve önemli’ başlıklı yüzlerce rapor, sadece ilgili bilim adamları, sağlık kuruluşları ve devlet kademelerindeki önemli kişilerce okunuyor. Diğer yandan toplumun çoğunluğu, magazin, ekonomi ve politik haberler keşmekeşi arasında, binlerce kimyasal maddeyle kucak kucağa yaşıyor.

Aşırı derecede toksik (zehirli) yüzlerce ve binlerce sentetik kimyasal çevremizi tümüyle sarmış durumda. Üstelik her gün buna endüstri artığı toksik metal artıklar ekleniyor. Sadece Birleşik Amerika’da milyarlarca kilogram sentetik kimyasal üretiliyor. Her 10 yılda bir üretim miktarı ikiye katlanıyor. Bu rakamlar, kontrolün elden kaçtığını açıkça gösteriyor. Kimyasal tarım ilaçları, koruyucular, katkı maddeleri vs... Bütün bunları yiyoruz, ciğerlerimize çekiyoruz, bu toksik maddelerle kirlenmiş topraklardan gelen suları içiyoruz. Kozmetikler, temizlik malzemeleri, döşemeler, halılar, yüzme havuzları ve parklar yoluyla toksik maddeleri vücudumuza alıyoruz. Şimdi bir gerçeği hatırlayalım: İnsan vücudu, bütün bu kimyasallara direnç gösterecek şekilde dizayn edilmemiştir ve yaratılmamıştır.
Vücudumuz, kendisine yabancı olan bu toksik maddelerin çoğunu dışarı atar. Ancak kimyasalların bir kısmı içeride kalır ve birikerek çoğalır.

Kısacası, vücudumuz artık çevremiz gibi kirlenmiştir ve bu kirlenme artarak devam edecektir. Bu birikim sonucu, ileri yaşlarda karşılaşılması gereken diyabet ve kalp hastalığı gibi dejeneratif rahatsızlıklar çok daha genç yaşlarda ortaya çıkıyor. Hatta çocuklarda dahi kronik yorgunluk sendromu, otizm, alerji ve kimyasallara hassasiyet gibi yeni hastalıkların belirmesine sebep oluyor.
Bu yazı dizisiyle, okuyucularımızı bir nebze olsun aydınlatmaya ve nelerden nasıl korunmak gerektiğini anlatmaya çalışacağım.

ZEHiRLi KiMYASALLAR

Halojen Maddeler
:
Bu gruptaki kimyasallar, flor, klor, iyot ve brom ile bunlardan üreyen çok kompleks yapıya sahip bileşiklerdir. Örneğin klorin bileşikleri, böcek ilaçları ve öldürücü savaş gazı olabileceği gibi sulardaki bakterileri öldürmek amacıyla suya konulan bir dezenfektan olarak kullanılabilirler. Son derece zehirli gaz olan flor, 2’inci Dünya Savaşı sırasında nükleer bomba ve nükleer enerji projelerinde kullanıldı.

Halojenler, bazı sentetik maddelerle birleşince hücre yeteneksizliğine sebep olan çok tehlikeli bileşikler haline gelir. Kansızlık, kemik hasarı, yüksek kolesterol, hormonal dengesizlik, kanser, beyin hasarı, depresyon, cilt incelmesi, çocuklarda hiperaktivite, şişmanlama veya zayıflama, kalp aritmisi, bağışıklık sistemi zayıflığı, böbrek hasarı, kısırlık ve halsizliğe neden olur.
Benzin, diş macunu, boyalar, dezenfektan ve temizlik ürünleri, böcek ilaçları, ilaçlar (ilaçların büyük çoğunluğunda klor vardır), fotoğrafçı malzemeleri, yapıştırıcılar, mürekkepler, vinil zemin döşemeleri, kurşun ilave edilen yanıcı maddeler, karbonsuz kopyalama kağıtları ve yüzey kaplama malzemelerinde kullanılırlar.

ORGANİK FOSFAT BİLEŞİKLERİ
Sentetik olarak üretilen bu kimyasallardan bir kısmı 2’inci Dünya Savaşı sırasında ‘sinir gazı’ olarak kullanıldı. Halen birçok sanayi dalında, hatta ilaç ve yiyecek maddeleri üretiminde kullanılıyor.

Laboratuvar analizlerinde üzerine böcek ilacı sıkılmış birçok gıda maddesinde organik fosfora rastlanıyor. Bu bileşiklerin neden olduğu rahatsızlıklar arasında, depresyon, konsantrasyon bozukluğu, kaygı bozukluğu, dikkatsizlik, ilgisizlik, alınganlık, paralize, hafıza kaybı, konuşma bozuklukları ve aşırı yorgunluk yer alıyor.
Lastik ve benzin katkı maddeleri, sentetik yapıştırıcılar, hayvan büyütme destekleyicileri, yağlama yağları, bit-pire ve alzheimer’da kullanılan ilaçlar, böcek ilaçları, büyükbaş hayvan çiftliklerinde bulunurlar.

KARBAMAT İÇEREN MADDELER
Metabolizmayı etkileyerek enerji seviyesini düşürdüğü için hayvan çiftliklerinde büyümeyi teşvik edici madde olarak tüketilir. İlaç sanayinde, anti-tiroid etkisi nedeniyle tiroid fonksiyonlarını yavaşlatmak amacıyla kullanılır. Organik olarak yetiştirilmeyen ürünlerin depolama yerlerinde, hasattan sonra mantar oluşumuna mani olmak amacıyla, patates, domates, fıstık, turunçgillere bol miktarda atılan karbamatlar önemli bir risk teşkil ederler.
Böcek ilaçları, mantar ilaçları, sigara ve puro, suni lastik ve hayvan büyümesini teşvik eden maddelerde bulunurlar.

ÇÖZÜCÜLER (SOLVENTLER)
Sanayide çok yoğun miktarda kullanılırlar. Yağların çözünmesi ve akıcılığının azaltılması, petrol mamüllerine katkı maddesi, birçok tuvalet temizlik malzemesi, gıda maddesi paketleri veya yer cilası gibi yüzlerce maddenin üretiminde solventlerden yararlanılır.
Hafıza kaybı ve alzheimer, solventlerin sebep olduğu hastalıklardandır. Deterjanlar, yer cilaları, lateks, parfümler, reçine, sentetik lastik, tuvalet eşyası, traş losyonu, kuru temizleme likitleri, ev haşere ilaçları, gıda ambalajında kullanılan metal folyolar (yoğurt vs.), polistrenden mamul kaplar, tabaklar ve paketler, cilt bakım ürünleri, krem ve rujlarda kullanılır.

EV BOYALARINDAKİ KURŞUN

Eski boya ve sıvalarda bulunan kurşun, ciddi sağlık problemlerine sebep olabilir. Evde yapılacak olan yenileme işleri sırasında, eski boyalar kazınırken çok dikkatli olmak gerekir. Eski boyalarda bulunabilecek kurşun, özellikle çocuklarda kurşun zehirlenmesine neden olabilir. Bu nedenle çok dikkatli olunmalı ve gerekli önlemler alınmalıdır.
Kurşun zehirlenmesi belirtileri çocuklarda, hiperaktivite, davranış bozukluğu, kavrama güçlüğü şeklinde görülebilir. Kurşun zehirlenmesi, ileri yaşlarda kansere sebep olabilir. Zamanla vücutta toplanan kurşun kelasyon tedavisiyle elimine olunabilmektedir.

PLASTiK VE PLASTiK YAPICI MADDELER
Plastik maddelerin kullanım alanları, her geçen gün biraz daha genişliyor. Günümüzde plastikler, en fazla çevre kirliliği yaratan maddelerin başında geliyor.
Plastiği yumuşak hale getiren katkı maddesi ‘Fitalat’ adlı kimyasal, oda sıcaklığında buharlaşır ve belirgin bir koku yayar. Plastik katkı maddelerinin bir kısmı, vücutta metabolize olabilmesine karşın, vücutta birikmesi halinde hormonal sorunlar yaratırlar.
Plastiklerin arasında en zararlı olan PVC’dir. Çevreye ömür boyunca dioksin yayılmasına neden olur. Dioksin, göğüs, prostat ve bağışıklık sistemi kanserleri, hormonal dengesizlikler (tiroid ve kısırlık), yüksek kan basıncı, kalp hastalıkları, obezite ve kronik yorgunluk sendromu gibi hastalıkların sebeplerinden kabul edilmektedir.
Plastikler, su boruları, mürekkepler, plastik şişeler, sentetik lastik ve plastikten mamulü ürünler, suni deri, su geçirmez kaplamalar, deterjanlar, petrolden üretilen temizlik maddeleri, su ve yağ esaslı boyalar, karton kaplamalar, metal ve alüminyum kutu kaplamaları, temizlik maddeleri, ev haşere ilaçları, kozmetik, parfüm, şampuan, saç ürünleri ve tırnak cilaları, makine halısı sırtı, yapıştırıcılar, plastik kap içinde veya plastik örtü ile örtülmüş gıda maddelerine kadar geniş bir yelpazede kullanılmaktadır.

HER YIL 250 BİN ÖLÜM
Bir ürün satın alırken, neyin ‘güvenli’ neyin ‘riskli’ olduğuna karar vermek tüketiciye düşüyor. Hazır yiyeceklerdeki kimyasal katkı maddelerinin, böcek ilaçları kadar toksik olduğunu iddia ederler. Bu abartılı düşünce tarzlarına rağbet etmeden, toksititenin dereceleri hakkında fikir ve bilgi edinmek önemlidir.
Toksik maddeleri vücudumuza genelde, cilt, solunum ve ağız yoluyla alırız. Cildimize değen her kimyasalın vücudumuza alındığını, kanımıza ulaştığını aklımızdan çıkarmayalım.
Şayet cildimizde daha önceden oluşmuş yanık, kesik veya iltihap gibi oluşumlar varsa, kimyasalların kana geçişi çok daha süratli ve kolay olur. İçecekler ve yiyecekler yoluyla, o kadar çok çeşitli toksik maddeyi vücudumuza alırız ki, ölüme varan zehirlenmeler oluşabilir. İstatistik rakamları, her yıl dünyada 3.5 milyon kişinin zehirlendiğini ve bunların 250 binden fazlasının ölümle sonuçlandığını gösteriyor.

Ağız yoluyla alınan toksik maddeler dil, mide, bağırsaklar ve tüm sindirim sisteminin öğelerince emilir. Bu organlarda daha önceden oluşmuş ülser, iltihaplanma gibi sorunlar varsa kimyasalların vücudumuz tarafından emilimi daha kolay olur. Ağız ve burun yoluyla akciğerlerimize çektiğimiz kimyasallar ve katı tanecikler ağız yoluyla alınanlara oranla daha zararlı olabilir. Toz parçacıkları akciğerleri tıkarken, gaz halindeki toksik kimyasallar kolayca emilip kana geçerek beyin, kalp, karaciğer ve böbrek gibi hayati önem taşıyan organları zarara uğratır. Bronşit, astım vs gibi akciğerlerinde sorun olan kişilerde bu durum daha kötü sonuçlar doğurabilir. İçlerinde kimyasal madde olan (temizlik maddeleri gibi) ürünlerin kapakları sıkıca kapatılmalıdır. Kapakları kapalı olanların bile ne kadar koku çıkarttığını evinizde veya markette test edebilirsiniz.

ALTERNATİF DOĞAL ÜRÜNLER
Kimyasal ürünlerin yarattığı risklerden korunmak için doğal ürünlerden yararlanabilirsiniz:

Beyaz sirke; iyi bir temizleyicidir, marketten alabilirsiniz.

Hidrojen peroksit; ağartıcı alternatifidir, eczanede bulabilirsiniz.

Limon suyu; iyi bir temizleyicidir, taze limondan sıkabilirsiniz.

Pişirme sodası; sodyum bikarbonat, iyi bir temizleyici ve koku gidericidir, marketten alabilirsiniz.

Sıvı sabun; deterjan ve temizleme malzemelerine alternatif olup marketlerde satılmaktadır.

Sünger taşı; kir çıkartıcı olup, marketten veya pazardan temin edebilirsiniz.

Boraks; iyi bir dezenfektandır eczanelerde veya markette bulabilirsiniz.

Trisodyumfosfat; iyi bir temizleyicidir, kimya malzemesi satan dükkanlarda bulunmaktadır.

Sodyum perborat; alternatif ağartıcı maddedir, kimya malzemesi satan dükkanlardan sorabilirsiniz.

Çamaşır sodası; sodyum karbonat, iyi bir temizleyicidir, markette bulmanız mümkün.

Doğal esans yağları; bitkilerden elde edilir, sentetik koku maddelerinine alternatiftir. Doğal ürün satan mağazalarda, aktarlarda bulunur.

Uluslararası Çevre Çalışma Grubu’nun (Enviromental Working Group of Commenwealt) araştırmasında, insan vücudunda 167 farklı kimyasal maddeye rastlandı. Bunlardan 76’sı kanserojen, 94’ü beyin ve sinir sistemi için toksik, 79’u da doğum sakatlığı ve anormal gelişime sebep olacak kimyasallardı. Bu kötümser manzaraya rağmen, kullandığımız, yediğimiz ve içtiğimiz ürünleri bilinçli şekilde seçerek, bunu tehlikeyi aşabiliriz.

TESTLER YETERSİZ
Dünyada her yıl, 85 bin farklı sentetik madde üretiliyor. Ve her yıl bin adedin üstünde yeni sentetik madde bunlara ekleniyor. Üretilen bu kimyasal ürünlerin bir kısmı güvenli olmakla beraber, büyük bölümü güvenlik testleri yapılmadan pazara veriliyor.
İstatistiklere göre, sadece Amerika’da 2001 yılında 400 milyon ton kimyasal üretildi. Amerika Çevre Koruma Ajansı (EPA), bu kimyasalların yüzde 82’sinin insan sağlığı için toksik (zehirli) olduğunu açıkladı.

Amerika Ulusal Araştırma Birliği, ülkede kullanılan böcek ilaçlarının (pestisid) sadece yüzde 10’unun, medikal ilaçların ise sadece yüzde 18’inin insan sağlığı için zararlı olup olmadığının test edildiğini bildirdi.
www.ensonhaber.com

11 Aralık 2009

NEDEN UNUTKANIZ


Unutkanlık, hepimizin gündelik sorunudur. Stres, zihinsel yorgunluk, depresyon gibi faktörler unutkanlığa neden olabilir.


Ne çok şeyi unutuyoruz bazen, değil mi? Anahtarlarımızı, cüzdanımızı, çok iyi tanıdığımız birinin ismini… Günlük hayatta o kadar çok uyarana maruz kalıyoruz ki, aslında hiçbir şeye tam olarak konsantre olamıyoruz. İşte bu nedenle uzmanlar, bu tarz unutkanlıklar günlük hayatımızı fazlasıyla etkiler halde değilse, endişelenecek bir şey olmadığını söylüyorlar.

Genç yaşta unutkanlık

Belli bir yaştan sonra unutkanlık başlamışsa, yaşlanmaya bağlı bunama kuşkusuyla nöroloğa başvurulması gerekiyor. Ancak psikiyatri uzmanı Dr. Hakan Atalay; genç yaşlarda, yani 40-50’li yaşlardan önce kalıcı ve günlük hayatı etkileyen unutkanlıklar yaşanıyorsa; beraberinde keyifsizlik, moralsizlik, konsantrasyon eksikliği, işten kaçınma hali gibi diğer belirtiler varsa, organik bir şey olma ihtimalinin çok daha düşük olduğunu, kişinin depresyonda olabileceğini belirtiyor. İşte bu durumda gidilecek adres, psikiyatri uzmanı oluyor.

Depresyon unutkanlaştırabilir

Uzmanlar, bunama, trafik kazası, kafa travması, menenjit geçirme gibi organik nedenleri tamamen dışlarsak, unutkanlığın çok sık görülen bir durum olmadığını belirtiyor. Dr. Hakan Atalay, unutkanlığın mutlaka başka belirtilerle birlikte görüleceğini; çoğu kez depresyon, kaygı bozukluğu ya da başka hastalıkların var olduğunu belirtiyor ve bu durumu şöyle örneklendiriyor:

Travma sonucu unutkanlık

“Kişi travmatik bir olay yaşamış ve sonra bu olayı unutmuşsa, yani sadece bu olaya özgü bir unutkanlıksa yaşadığı, bu psikolojik bir hastalık olarak değerlendirilebilir. Hastalığın tanısını koymak için öncelikle hikayesini çok iyi bilmek gerekir. Travma geçiren birinde unutkanlık varsa, onu psikolojik olarak yorumlamak doğru olmaz. Ruhsal bir travma yaşayıp yaşamadığı, herhangi başka bir hastalık olup olmadığı, ailede öykü olup olmadığı, başka belirtilerin varlığı, depresyon durumu gibi birçok etkeni araştırmak gerekir. Unutkanlık ciddi ve kalıcı bir biçimde devam ediyorsa, hastayı nöropsikolojik değerlendirmeden geçirmek, belki de nörolojiye yönlendirmek iyi olur.”

Ruhsal nedenlerden kaynaklanan unutkanlık

Unutkanlığın izole olarak tek bir hastalıkta görüldüğünü, bu hastalığın adının da “psikojenik amnezi (ruhsal nedenlerden kaynaklanan unutkanlık)” olduğunu belirten Dr. Atalay, bu hastalıkta psikoterapi ile travmanın konuşulması ve çözümlenmesine yönelik tedaviler uygulanması gerektiğini söylüyor. Depresyona bağlı unutkanlıklarda ilaç ve terapi ile depresyon tedavisi uygulanabileceğini ifade ediyor.

Uykusuzluk unutkanlık yapabilir

Unutkanlığın, ilişkileri etkilemeye başladığı, kişinin işini gücünü yapamaz hale geldiği, fonksiyonları aksamaya başladığı zaman bir hastalık olduğunu belirten Dr. Atalay, “Örneğin uykusuzluk bile konsantrasyon bozukluğu yapabilir ve bu da unutkanlığa yol açar. Kalıcı olursa ve günlük hayatı etkilerse müdahale etmek gerekir” diyor.

Hafızayı Güçlendirme Yolları:
Nöroloji uzmanı Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, hafızayı güçlendirmek için yapılması gerekenleri şöyle sıralıyor:

1) Sağlıklı beslenmek ve bol su içmek,

2) Vücut açısından bazı maddelerin ve vücut sağlığının korunması beyin için gerekli olduğundan, ağır diyetler ve uzun süren açlıklardan kaçınmak,

3) Spor yapmak, özellikle yürüyüş,

4) Bulmaca çözmek (Ama sürekli olarak değil),

5) Kitap okuma, müzik dinleme gibi uğraşlara konsantre olmak,

6) Sosyal ilişkileri geliştirmek.

ANLADIM....

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.



Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,kendi yolumu çizdiğimde anladım.



Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil...Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım...



Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış, aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...



Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, neden hiç ağlamadığını anladım...



Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım...



Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş, çok acıttığında anladım...



Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım...



Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, yüreğini elime koyduğunda anladım...



”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak, sana ”git” dediğimde anladım...



Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, git dediklerinde gittiğimde anladım...



Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...



Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, gerçekten pişman olduğumda anladım...



Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, yüreğimde sevgi bulduğumda anladım...



Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım...



Sevgi emekmiş, emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…

8 Aralık 2009

KELİMELERİN DİLİ

En bencil kelime,

“Ben” ,

Ondan sakın


En iyi tatmin edici kelime,

“Biz” ,

Onu kullan.


En zehirli kelime,

“Ego” ,

Onu öldür.


En çok kullanılan kelime,

“Aşk” ,

Ona değer ver.


En memnun eden kelime,

“Tebessüm” ,

Onu koru.

En hızlı yayılan kelime,

“Dedikodu” ,

Aldırma.


En çok çabayla elde edilen kelime,

“Başarı” ,

Onu elde et.

En kıskanç kelime,

“Kıskançlık” ,

Ondan uzak dur.


En güçlü kelime,

“Bilgi” ,

Onu elde et.


En temel kelime,

“Güvenmek”,

Ona güven.


CAN AKIN

2 Aralık 2009

KADERİNİ SEV

Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.

O da Tanrıya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
"Ol" der Tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.

Bulut olmak ister. "Ol" der Tanrı. Bulut olur.
Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da "Ol" der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Herşey karşısında eğilir.

Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Ordan esen burdan eser, kaya banamısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
Sırtında bir acı ile uyanır....

Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır. ..

Nietzsche

HAKKIMDAKİ HER ŞEY

Yıllardır okuduğum kitap, dergi, gazete vs.lerden not aldığım özlü sözleri, fıkraları, elektronik postama gelen eğitici ve öğretici kıssadan hisse paylaşımları, bazen ağlatan, bazen güldüren, bazen ders veren öyküleri, sağlıklı yaşam önerilerini hayata dair herşeyi blogumda sizlerle paylaşmak istedim.

Amacım öğrenmek, daha fazla öğrenmek, öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak, eğlenmek, eğlendirmek, güzel ve zevkli vakit geçirmek.

Burçlarla ilgim hiç yoktur -"ikizler burcu"nun bildiğim tek özelliği öğrenmeye sonsuz meraklıdır- bu özelliği çok iyi taşıdığım kesin.

Doğa aşığıyım saatlerce doğa belgesellerini izlemekten sıkılmam. Bunda adımın çiçek olmasının ve mesleğimin de etkisi vardır.

Sıkı bir lakto vejeteryanım. "Et, tavuk, balık ve yumurta yemeyen ama süt ve süt ürünlerini tüketen vejeteryanlar" Hayvan sevgim vejeteryan olmamı sağladı.


Klasik Türk Müziği ve eski nostaljik şarkıları dinlerim. Alpay, İlhan İREM, Ajda PEKKAN, Erol EVGİN, Yıldırım GÜRSES... hayranıyım.

Bloguma yapacağınız eleştiri ve yorumlar benim için önemlidir. Bu sayede eksiklerimi görür, düzeltirim. Eleştiriye çok açık olmadığım söylenir ama işin aslı öyle değil. (Lütfen blogumu eleştirip, yorumlarken bunu dikkate almayın çünkü beni değil blogumu eleştiriyorsunuz) Eleştirileriniz doğrultusunda blogumu yönlendiririm ve mutlaka dikkate alırım.

Eleştiri konusunda hayat felsefem: Karşımdakinin beni eleştirmesi için beni çok iyi ve içten tanıması, beni gerçekten sevdiğine inanmam lazım. Aksi takdirde eleştiriye kapalıyımdır karşımdaki insan arkadaşım, dostum aile bireyim beni çok iyi tanıyorsa ve sevdiğinden şüphem yoksa çok acımasız eleştirebilirler ve eleştirirler de ...

İnsanlarla iletişimim güçlüdür -en azından ben böyle düşünüyorum.- Çünkü insanları hatalarıyla kabul ederim zaten hatasız insan olduğuna inanmayanlardanım ben dahil. Bu konuda hayat felsefem Mevlana'nın "Hatasız dost arayan dostsuz kalır" sözüdür. Orhan Gencebay'da bir şarkısında "Hatasız kul olmaz" sözüyle arkadaşlık ve dostluk felsefemi çok iyi tanımlamış.

Fazla duygusalım değişmeyi denedim bu özelliğimden vazgeçemeyeceğimi anlayınca vazgeçtim. Zaten duygusal olmak da insan olmanın bir erdemi.

İNTERNET İLETİŞİM KOPUKLUĞU YAPIYOR MU?

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ZORUNLU OLMASI DOĞRU BİR UYGULAMA MI?

MEDYANIN KÜLTÜR YOZLAŞMASI YAPTIĞINA İNANIYOR MUSUNUZ?

CANIM EDİZ UFUK'UM

CANIM EDİZ UFUK'UM
Hayatımın Anlamı

Blog Listem

CANIMIN İÇİ

CANIMIN İÇİ

Üniversite giriş sınavının tekrar iki basamaklı sınav olması sizce:

Okul öncesi yaştaki çocuklara bilgisayar sizce yararlı mı, zararlı mı?

CANLARIM

CANLARIM
HAYATIMA ANLAM VERENLER

Bu Blogda Ara

Ahh! Kalbim

Ahh! Kalbim
Powered By Blogger

İzleyiciler

HAKKIMDA

Fotoğrafım
AĞRI, Türkiye
Klasik ikizler burcuyum. Yeni şeyler öğrenmeye, yeni yerler görmeye meraklıyım. Doğa tukunuyum.Kendimle barışık bir insanım bu konuda hayat felsefem Tevfik Fikret'in " Hak bildiğin yolda yalnız da olsa yürüyeceksin ve "çoğunluğun doğru demesi benim bu sonucu doğru dememi gerektirmez" sözüdür." İnsanlarla iletişimim güçlüdür ama hemen dost olmam. Çünkü dostluk "sevgi, saygı, güven, özveri ve sadakat üzerine kuruludur.İnsanları hatalarıyla kabul ederim şimdiye kadar hiç hatasız arkadaş aramadım. Zaten kusursuz insan olduğuna da inanmam. Mevlana'nın "Hatasız dost arayan, dostsuz kalır" ve Orhan GENCEBAY'ın bir şarkısında söylediği "Hatasız kul olmaz" sözünü dostluk felsefem olarak belirledim. Fazla modern görünmeme rağmen yeniliklere zor adapte olurum. Eski alışkanlıklarımı değiştirmek, onlardan vazgeçmek zor gelir bana.Benim için önemli olan bir şeyi benim beğenmemdir başkalarının ne dediğini fazla umursamam hatta hiç umursamam. Beğenmediğim tek yönüm hayattaki güçlüklerin beni çabuk pes ettirmesi, olumsuz duygular yüklemesi ve bu duygulardan zor kurtulmam. Değişmeyi çok denedim ama şimdiye kadar başaramadım. Bundan sonrası içinde haydi hayırlısı...Lakto vejeteryanım.