28 Eylül 2009

AYYOŞUN MEYHOŞUN BİRİ

Sultan Murad Han; o gün, bir hoştur. Telaşeli görünür. Sanki; bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer..

Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:

- "Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var"
- "Akşam garip bir rüya gördüm"
- "Hayırdır inşallah"
- "Hayır mı şer mi öğreneceğiz"
- "Nasıl yani "
- "Hazırlan, dışarı çıkıyoruz"

...Ve iki "molla kılığında" çıkarlar yola..

Görünen o ki; padişah hâlâ gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatle bakınır. İşte tam o sırada, yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar:

- "Kimdir bu"

Ahaliler hep bir ağızdan:

- "Aman hocam hiç bulaşma! Ayyaşın meyhuşun biri işte" derler.
- "Nerden biliyorsunuz" der, tebdil-i kıyafetinden tanınmayan padişah..
- "Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz" der, biri.

Bir başkası tafsilata girer:

- "Biliyor musunuz; aslında iyi sanatkardır. Azaplar Çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar... Ancak; kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem şişe şişe şarap taşır evine hem de nerde namlı mimli kadın varsa takar peşine"

Hele yaşlının biri çok öfkelidir:

- "İsterseniz komşulara sorun.. Sorun bakalım; O'nu, bir cemaatte gören olmuş mu"

Hasılı; mahalleli döner ardını, gider. Bizim tebdil-i kıyafet mollalar, kalırlar mı ortada!..

Tam vezir de toparlanıyordur ki; padişah yolunu keser:

- "Nereye"
- "Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım"
- "Millet bu, çeker gider. Kimseye bir şey diyemem... Ama biz gidemeyiz! Şöyle veya böyle tebaamızdır. Defini tamamlamak gerek"
- "iyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden"
- "Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha"

- "Peki, ne yapmamı emir buyurursunuz"
- "Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından"
- "Aman efendim, nasıl kaldırırız"
- "Basbayağı kaldırırız işte"
- "Yapmayın, etmeyin Sultanım!!? Bunun yıkanması, paklanması var. Tekfini, telkini..."
- "Merak etme, ben beceririm. Ama önce bir gasilhane bulmalıyız"
- "Şurada bir mahalle mescidi var ama..."
- "Olmaz! Vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin"
- "Ne bileyim, Ayasofya'dan Süleymaniye'den.. En azından Fatih Camii'nden..."
- "Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur. Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin. Hadi yüklenelim"

...Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola koşturur; kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa...

Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki; naaş, ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâli bir tebessüm okunur dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama, vezirin de keza...

Meçhul nalıncıyı kefenler, tabutlar, musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine hayli vardır daha... Bir ara; vezir, sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır:

- "Sultanım, yanlış yapıyoruz galiba"
- "Nasıl yani.."
- "Heyecana kapıldık; sorup, soruşturmadan buraya getirdik cenazeyi. Kim bilir; belki hanımı vardır, belki yetimleri"
- "Doğru.. Öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi dolanıp geleyim"

Vezir; cüzüne, tesbihine döner.. Padişah garip maceranın başladığı noktaya koşar.

Nitekim; sorar, soruşturur. Nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar ve hadiseyi metanetle dinler. Sanki; bu vefatı bekler gibidir...

Ve:

- "Hakkını helal et evladım. Belli ki çok yorulmuşsun" Sonra eşiğe çöker; ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar...

Ağlar mı? Hayır ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki... Neden sonra; silkinip, çıkar hayal dünyasından:

- "Biliyor musun oğlum" Diye dertli dertli söylenir.. "Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar nalın yapar ama birinin elinde şarap şişesi görmesin; elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya"
- "Niye"
- "Ümmeti Muhammed içmesin diye"
- "Hayret..."
- "Sonra; malum kadınların ücretlerini öder, eve getirirdi. Ben, sizin zamanınızı satın aldım mı? 'Aldım' derlerdi. O'da 'Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O; çeker gider, ben menkîbeler anlatırdım Onlara... Mızraklı ilmihal, Hucceti İslam okurdum"
- "Bak seeen! Millet ne sanıyor halbuki"
- "Milletin ne sandığı umrunda değildi evladım. Hoş; O, hep uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında durmalı ki; derdi, Tekbir alırken Kabe'yi görmeli..."
- "Öyle imam kaç tane kaldı şimdi"
- " İşte; bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya... Hatta; bir gün, Bakasın efendi, dedim. Sen, böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada..."
- "Doğru, öyle ya"
- "Kimseye zahmetim olmasın, deyip mezarını kendi kazdı bahçeye.. Ama ben üsteledim: İş mezarla bitiyor mu, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın"
- "Peki o ne dedi"
- "Önce uzun uzun güldü, sonra; 'Allah, büyüktür hatun hem padişahın işi ne..' dedi"

27 Eylül 2009

ERKEKLER KADINLARDAN DAHA YALANCI!

Erkekler gün içinde kadınlardan iki kat daha fazla yalan söylüyor.

İngiltere'de 2 bin kişi üzerinde yapılan araştırma erkeklerin gün içinde söyledikleri yalanların kadınların söylediğinden iki kat daha fazla olduğunu ortaya koydu.

Erkekler eşlerine, dostlarına, patronlarına ve iş arkadaşlarına günde ortalama 6 tane yalan söylerken, kadınlarda bu rakam yarıya düşüyor. Yani 3'e.

Erkekler başta partnerlerine olmak üzere, gün içinde yaptıkları programlarla ilgili yalan söylerken, kadınlar da alışveriş konusunda yalan söylüyor.

Her iki cinsiyetin yüzde 83'ü eşlerinin yalan söylediğini rahatlıkla anlayabildiğini söylüyor fakat vücut dili uzmanı Richard Newman, birçok kişinin vücut dilini doğru algılayamadığını söylüyor. Newman bu nedenle bazı kişilerin,karşısındaki eşlerinin yalan söylediğini zannettiğini belirtiyor.

Genellikle toplum içinde 'Eğer bir kişi gerçeği saklıyorsa, göz kontağından ve yüzünü göstermekten kaçınır.' düşüncesi hakimdir. Fakat Richard Newman'a göre aslında bu yanlış bir düşüncedir. Newman,yalancıların genelde ikna kabiliyetini güçlendirebilmek için karşısındaki kişinin yüzüne baktığını ve kişinin tepkilerini ölçtüğünü belirtiyor. Yani bu noktada toplumu genel kanısı yanlış.

ERKEKLERİN 10 YALANI:

1. Herşey yolunda. Ben iyiyim.
2. Bu son kadehim.
3. Hayır. Popon bu kıyafetin içinde kesinlikle büyük görünmüyor.
4. Kesinlikle telefon çalmadı.
5. Galiba telefonumun şarjı bitmiş.
6. Pardon! Senin aradığını görmedim.
7. Eskiden bu kadar içmiyordum.
8. Ben kendi işime bakarım.
9. O kadar da pahalı değilmiş.
10. Trafiğe takıldım.

KADINLARIN 10 YALANI

1. Herşey yolunda. Ben iyiyim.
2. Bu yeni değil. Yıllardır dolabımda duruyordu.
3. O kadar da pahalı değil.
4. İndirime girmiş, aldım!
5. Ben kendi işime bakarım.
6. Nerede olduğunu bilmiyorum. Hiç görmedim!
7. O kadar içki içmezdim.
8. Başım ağrıyor.
9. Hayır. Onu çöpe ben atmadım.
10. Pardon. Aradığını görmedim. posta-gazetesi.net

KADIN İÇİN EN GÜZEL CÜMLE

Akşamdan kalma adam, büyük bir başağrısı ile sabah uyanmış.
Zorlukla gözlerini açıp, yerinden doğrularak, şöyle bir etrafına bakınmış.
Komodinin üstünde bir bardak su ve iki aspirin duruyor.
Yatağın ayakucundaki sandalyede elbiseleri temiz ve ütülenmis.
Aspirinleri içerken,komodindeki not dikkatini çekmiş;
'Sevgilim, günaydın. Kahvaltın mutfakta. Ben alışverişe çıkıyorum, erken dönerim.
Seni seviyorum". Kalkıp, giyinmiş ve kahvaltı için mutfağa gitmisş.
Bakmış oğlu oturmuş, kahvaltı ediyor.
Masada da kendi servisi ve gazeteleri duruyor.
Oturmus, kahvaltısına başlamış ve oğluna sormuş;
Evlat, dün gece ne oldu, biliyor musun? Evet, dün gece saat 3'ü geçiyordu, ,
sarhoş olarak eve geldiğinde. Önce koridordaki sandalyeyi devirdin,
ardından kustun, daha sonra da odanın kapısına kafanı çarptın,
bir gözün morardı. Adam, şaşırmış vaziyette: Anlayamadım.
O zaman niye herşey temiz, kahvaltı hazır ve gazetem alınmış?
Onu mu soruyorsun. Annem seni sürükleyerek yatak odasına götürüp,
pantalonunu çıkarmaya çalıştığında, "Bayan, beni yalnız bırakın,
ben evli bir adamım" diye bağırıyordun

26 Eylül 2009

İŞTE BOY KISALIĞININ NEDENİ

Çocuklar gelişim çağındayken yapılan küçük yanlışlar ileride büyük sorunlara neden olabiliyor...

Isparta İl Sağlık Müdürü Uzman Dr. Süleyman Önal, okul çantasının ağırlığının çocuğun kilosunun yüzde 15'ini geçmemesi gerektiğini söyledi. Önal, ağır çantaların çocukta omurga eğriliğine neden olabileceğini belirtti.

Öğrenci velilerini okul çantalarının ağırlığı konusunda uyaran Isparta İl Sağlık Müdürü Uzman Dr. Süleyman Önal, ağır çantaların bel ve sırt ağrılarına neden olduğuna dikkat çekti. Öğrencilerin okula giderken kilolarca kitap ve defteri sırt çantalarında taşımak zorunda olduğunu belirten Dr. Önal, “Okul çantalarının ağırlığı ve yanlış taşıma yöntemleri sırtta ‘skolyoz’ dediğimiz eğriliklere neden olmaktadır. Skolyoz, omurganın arkadan bakıldığında ‘C’ veya ‘S’ şeklini almasıdır. Skolyoz, boy kısalığına, estetik görünüm bozukluğuna, akciğer kapasitesinin daralmasına ve psikolojik bozukluklara, ileri yaşlarda kireçlenme de eklenince bel ve sırt ağrılarına neden olmaktadır” diye konuştu.

Çantanın ağırlığının çocuğun kilosunun yüzde 15'ini geçmemesi gerektiğini vurgulayan Dr. Süleyman Önal, “Çantalar sırtta ve omuzlarda ağrıya neden olmayacak ağırlıkta olmalıdır. 12 yaşından küçük çocukların en fazla 4, 12- 15 yaş arası çocukların ise 5 kilo ağırlığındaki çantaları taşımaları gerekir. Çantaların uzun süre taşınmamasına da dikkat edilmeli. Yapılan araştırmalara göre, ağır çanta yüzünden çocuklarda bel ağrısı görülme sıklığı yüzde 70'lere ulaşmıştır” dedi.

Öğrencinin çantayı uzun süre taşımaması gerektiğini de belirten Dr. Önal, şunları söyledi:
“Çantanın geniş ve destekli omuz askıları, bel desteği, bel kemeri ve çeşitli bölümleri bulunmalı. Çanta her iki omuzdan asılarak düzgün şekilde taşınmalı. Çantanın taşınma düzeyi kalça veya bel kemeri bölgesinde olmalı ve bel kemeri ile sabitleştirilmeli. Çanta ölçüleri ise çocuğa göre çok küçük ya da büyük olmamalı. Çocuğa mutlaka çantayı doğru kaldırma tekniği de öğretilmeli. Ağır çantalar dizden eğilerek kaldırılmalı ve daha çok tekerlekli sırt çantaları tercih edilmeli.”
hurriyet.com

ALZHEİMER'DEN KORUNMAK İÇİN...

Unutkanlık denilince ilk akla gelen hastalıklardan biri olan alzheimer sizi de bulabilir...

Anadolu Sağlık Merkezi'nden Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner bize hastalığı önlemek için neler yapılması konusunda bilgi verdi.

Alzheimer’a yakalanma riskini artıran faktörler nelerdir?
Bunama için en önemli risk faktörü beyni aktif tutmaktan uzaklaşmaktır. Bir başka deyişle beyni erken emekliye sevk etmektir. Çalışma şartlarının ağır ve yorucu stres dolu temposundan kaçmak amacı ile çok erken yaşlarda emekliye ayrılarak durağan ve monoton bir yaşam seçmek bu hastalığa davetiye çıkarmaktır. Emekli olan bireyler günlük yaşam içinde hobilerini çeşitlendirmelidir. Kişinin birinci derece akrabalarında Alzheimer hastası bulunması bu hastalığa yakalanma riskini artıran bir diğer faktördür. Ateroskleroz (damar sertliği) bunama riskini artıran ve seyrini değiştiren önemli bir diğer etkendir.

Belirtiler nelerdir?
Alzheimer hastaları içe kapanık, hırçın ve en yakınları ile kolayca tartışabilen kişiye dönüşür. Erken dönem Alzheimer hastalarında depresyon tanısı oldukça sık olarak görülür. Basit unutkanlıklar giderek yaşamı güçleştirir. Basit para hesapları yapmakta güçlük çekilir. Çok iyi yapılan işlerde dahi başarısızlar başlar. Örneğin bir hasta ev hanımı ise yemeklerin lezzeti bozulur. Evin her gün yapılan olağan işlerinin sıralaması aksar ve bazıları unutulur. Araba kullanan bir kişi ise trafikte çok daha fazla hata yapar ve kolayca öfkelenir. Erken dönemdeki bir hasta eskiye göre arabasını çok daha zor park ettiğini söyleyebilir. Bazen bu hatalar oldukça ciddi sonuçlar doğurabilir. Hukuki problemler açığa çıkar. Bu dönemde tanısının konulmasında geç kalınan bir mahalle muhtarı hastamızın vermiş olduğu resmi evraklar nedeni ile yakınları yıllarca süren davalara muhattap olmak zorunda kalmıştı. Bir başka hastam yapmış olduğu noterlik hizmetini sürüdürmek istiyordu ve unutkanlığının bir sorun olmayacağını çok deneyimli yardımcılarının sorunları çözdüğünü söylüyordu.

Bu hastalık erkeklerde kadınlara oranla daha mı fazla görülür?
Alzheimer kadınlarda daha sık görülüyor. Her üç kadın hastaya karşılı iki erkek hasta bulunuyor.

Hastalığın riski nasıl belirleniyor?
Hastalığın oluşumuna neden olan genetik ve bireye özgü nedenler var. Bazı genleri taşıyan bireylerde hastalık riski çok artıyor ve bu hastalarda başlangıç yaşı daha genç yaşlara kayıyor. Örneğin APOE 4/4 genini taşımak riski artıran çok önemli bir faktör. Ancak her geçen gün risk yaratan bir değişik gen lokusu bildiriliyor ve sayı giderek kabarıyor. Hastalığın seyrini taşınan gen mutasyonu tipi de değiştiriyor. Hangi hatalı genetik kod taşınırsa taşınsın sonuçta beyinde amiloid beta grubu protein birikimine neden oluyor. Günümüzde beyin omurilik sıvısında veya kan plazmasında amiloid beta proteinlerinin düzeyini ölçerek risk konusunda fikir sahibi olabiliyoruz. Ancak Amiloid beta düzeyinin tanı koydurucu olmayıp bir risk faktörü olduğunu unutmamak gerekiyor.

Alzheimer sonucunda ortaya çıkan unutkanlığa karşı neler yapmak gerekir?
Alzheimer hastası, hastalığının bilincinde olduğu süreçte ileride kendisi için güven duyabileceği ortamı hazırlamalı ve mümkün olduğunca beynini değişik uğraşlar ile meşgul tutmalıdır.

Bu hastalığı önlemek için neler yapılabilir?
Bireyler günlük yaşam içinde hobilerini çeşitlendirmeli. Okumaya, spora, düşünsel aktivitelere, televizyon izlemeye hergün eşit zaman ayrılmalı. Beynin farklı bölgelerini hergün değişik hobi etkinlikleri aktif tutmak en iyi koruyucudur. Kolesterolden fakir diyeti de unutmamak gerekiyor.

Alzheimer’in tüm dünyada görülme sıklığı nedir? Türkiye’de Alzheimer hastalığının yaygınlığı nedir?
Ülkemizde Alzheimer’in görülme sıklığı 65 yaşında yüzde 5 iken, 80 yaşında bu oran yüzde 30-50’ye yükseliyor. Irk ve coğrafya farklılığı gözlemlenmiyor. Başlama yaşı kırsal alanlarda daha erken yaşlara kayıyor.

Tedavisi hakkında bilgi verebilir misiniz?
Günümüzde Alzheimer hastalığının kesin tedavisi bulunmuyor. Ancak durum ümitsiz değil. 1997 yılından itibaren bu hastalığın tedavisinde kullanılan dört önemli ilaç piyasaya çıktı. Bu ilaçlara mümkün olduğunca erken dönemlerde başlanmalı. Bu dört ilaç hastanın durumuna göre tek başına veya ikili kombinasyonlar şeklinde verilebilir. Bu ilaçlar ilk yıllarda bellek fonksiyonlarını güçlendiriyor. Çalışmalar ilaçlarla yüzde 30-40’lara varan performans artışının yaşandığını gösteriyor. Hafıza yakınması olan bir kişi için bu hiç de yabana atılacak bir fayda değil. Bu etki hastadan hastaya değişmekle birlikte birkaç yıla kadar da uzayabiliyor.

Bu hastalığın genç yaşlarda görülme sıklığı nedir?
40 yaşın altında görülmez denebilir. 40-50 yaş arasında çok nadir olup sonra giderek artıyor.

Hasta yakınlarının neler yapması gerekir?
Bu hastalığın başlangıç dönemine özgün şüphecilik, sinirlilik ve hatta uygunsuz davranış ve düşüncelerden kaynaklanabilecek sorunlar sosyal ilişkileri olumsuz etkileyebiliyor. İleri dönemlerde ise yatan bir hasta bakımı için hazırlıklı olmak gerekiyor. Hastaya bakımıyla ilgilenen kişilerin, bu durumlarda bilinçli davranabilmesi için demans polikliniğine sahip merkezlere başvurması yeterli olacaktır.

Alzheimer aşısı ümit veriyor

Biriken “Amiloid beta” nın ortamdan temizlenmesi için 2000’li yıllarda Alzheimer aşısı projesi hayata geçirildi. Burada amaç bu proteini kendi bağışıklık sistemize tanıtarak ortadan kaldırmaktı. Bu program temizleme amacında başarılı oldu ancak aşının beyinde yaptığı beyin iltihabı reaksiyonu nedeni ile durduruldu. Sonraki yıllarda aşı hedefleri doğrultusunda daha hassas bir duruma getirildi.

Halen araştırma fazında olan bu yeni aşı programının ilk başarılı sonuçları 2008 Dünya Alzheimer Kongresi’nde sunuldu. Ancak bu sonuçların ardından daha yapılması gereken ve uzun yıllar sürecek olan güvenlik araştırmaları var ve bu aşamaların önümüzdeki birkaç yıl daha süreceği biliniyor. Bu programdan ümit veriyor. Bununla birlikte aşının ancak korunmada etkili olabileceğini ve ileri aşama hastalar için bir ümit vaat etmeyeceğini hemen vurgulamak gerek.

Aşı programı mevcut biriken maddeleri temizleyebilir. Ayrıca protein birikimini ve hücre hasarını önleyen ilaç tedavileri de ümit verici. Bu çalışmalar biraz daha yavaş ilerliyor. 2009 yılında Avusturya’da düzenlenecek olan Dünya Alzheimer Kongresi’nde olumlu sonuçlar alınması bekleniyor.

hurriyet.com

FIKRA



Zengin olan görgüsüz birisi şoförüne sorar:

-Eşekle şoför arasında ne fark vardır?
Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir şekilde:
-Bilemedim patron... deyince, patron cevap olarak :
-Eşeğe çüş diyince,
şoföre ise dur deyince durur demiş.

Bunun üzerine şoför çok sinirlenmiş, ama karşıdaki patron olduğu için bir şey söyleyememiş.

Belli bir süre sonra şoför patrona:
-Bir soru da ben sorabilir miyim patron? demiş.
Patron da sor bakalım deyince şoför sorar:
-Peki patron, eşekle patron arasında ne fark vardır?

Patron bir süre sonra:
-Bulamadım şoför, sen söyle bakalım deyince fırsatı yakalayan şöfor cevabı yapıştırır:
-Vallahi patron bende bulamadım...
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

FIKRA

Temel birgün Newyork'a gitmiş.

Geziyormuş.Çok ta parası yokmuş
. Ucuz bir otel ararken , bakmış ki çok lüks ve güzel bir otelın kapısında
kampanya :
'' Geceliği 100 dolar'' yazıyormuş.
Temel de gitmiş sormuş 100 dolar mı ?
Reception da Evet deyince , gece kalmış ,sabah ücreti ödemeye gidince Reception ücret 3500 dolar demiş
Temel nasıl olur hani 100 dolardı demiş.
Adam da efendim odanızda geceliği 1500 dolar değerinde jakuzi var demiş.
Temel ama ben jakuziyi kullanmadım ki demiş.
Adamda kullansaydınız Efendim demiş.
Temel peki diğeri ne diye sormuş .
Adam geceliği 1000 dolar değerinde dev ekran plazma var demiş.
Ama ben izlemedim ki demiş. Adam da izleseydiniz efendim demiş.
Temel dayanamayıp o zaman sen bana 1500 dolar ver demiş.
Adam neden efendim demiş.?
Temel benim geceliğim 5000 dolar demiş.
Adam ama efendim biz size birşey yapmadık ki demiş.
Temel de bütün gece odadaydım , yapsaydınız demiş.

----------------------------------------------------------------------------

BEN "CİN ALİ" İLE OKUMAYI ÖĞRENDİM


Bazen birine kızdığımda “Sen Cin Ali hiç okumadın mı?” diye sorarım. Çoğu kimse bunu anlamaz. Ben Cin Ali ile okumayı öğrenen kuşaktan biri olarak bunun gerçekten önemli bir şey olduğuna inanırım. Bu yazıyı sonuna kadar okursanız neden önemli olduğunu anlayacaksınız.
“Koş Cin Ali koş”, “Bu topu al”, “Pat pat oyna”, “Baba bana topaç al”… 60′lı, 70’li yıllarda doğan çocuklar, çöp çocuk Cin Ali’nin fişlerini heceleyerek ezberledik sözcükleri, cümleleri. 1968′de genç öğretmen Rasim Kaygusuz’un yarattığı bu küçük Anadolu çocuğunun hikayesini eşi Remziye (Alişan) Kaygusuz şöyle anlatıyor;
“Eşim önce ‘Bir dergi çıkaracam’ dedi, sonradan ‘Ben bir kitap yazıcam’ dedi. Bir gün oturup yazdı öyle kötü bir kağıda… Sonra ‘Ben birinci kitabı yazdım’ diye bize getirdi. Kardeşim de var. ’Bi okuyun’ dedi. Okuduk. Böyle çöpten resimler yapmış, çöp resim benim eşimin buluşudur… ’Cin Ali’nin atı’ yazmış ama o cümlelere göre bir resim de yapmış. Cin Ali’nin atı diyor, bir at var; Cin Ali’nin annesi diyor, anne var. Ama hiçbir giyim yoktu. Ha, onu da söyleyelim, Cin Ali basım aşamasına gelince bir matbaa buldu eşim. Sahibinin adı Ali olan bir matbaaya. O da yeni başlamış işe, parası pulu yok. Fakat cin gibi bir adamdı. Ondan sonra bu, yahu buna bir ad koyalım, ne koyalım, cin gibi bir Ali, Ali adını koyalım diyorlar. Orada karar veriyorlar, cin gibi görüyorlar ya Ali beyi de… Cin Ali çok satıldı. 1988’de eşimi kaybettik, o zamana kadar satılıyordu.Yalnız piyasada bir gerileme başlamıştı o tarihlerde. Piyasada ahlak değişmişti, artık çekmiş, senetmiş, onun hiç önemi yoktu. Ve biz de Mustafa beye telif hakkını sattık. O yürütüyor ama eser tabii yine bizim.” (Kaynak: http://www.milliyet.com.tr/2003/07/17/pazar/paz09.html )
Türkiye’de minimalist akımın ilk örneğiydi çöpten oğlan; giysiyi, eşyayı bir tarafa bırakalım, gövdesi bile kolu bacağıyla aynı kalınlıktaydı. Ama nedendir bilinmez başındaki kasketi hiç çıkarmazdı.
Cin Ali’nin yaratılması Türk eğitim sisteminde tam anlamıyla bir devrimdir. Rasim Kaygusuz’un öğrencileri üzerinde 7 yıllık uygulamalar sonucunda hazırladığı ve başarısını önce kendine kanıtladığı fişler, okumaya girişte parçalı okuma sistemini bitirdi. Öğrencilerinin heceleyerek okumaya zor geçiş yaptığını gören Rasim Öğretmen, kendi sistemini geliştirdi. Bu sisteme, okumaya girişte tümdengelim sistemi deniliyor. “Baba bana top al” cümlesini bir anda, hecelemeden kavrayan beynin daha kolay ve hızlı okuyabildiğini keşfeden Rasim Hoca, okumanın bir şartlandırma işi olduğunu söylermiş. Günümüzde Rasim Öğretmen’in fişleri, ilkokul birinci sınıfların değişmez demirbaşı.
Uslu değil yaramaz
Rasim Kaygusuz, Gazi Eğitim Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra Anadolu köylerinde öğretmenlik yaptı. Geliştirdiği fişlerin, öğretmen arkadaşlarından da olumlu tepkiler aldığını görünce bu fişleri bir kitap içinde toplamaya karar verdi. Tanıdığı tek yayıncı Ali Çiçek’e başvurdu. Kitabına isim gerektiğini o zaman öğrendi. “Fişlerimde en çok geçen isim Ali. Senin de ismin Ali. Okulda bir lakabın var mıydı?” diye sordu. Kahramanımızın isim babası Ali Çiçek, “Cin Ali” deyince Rasim Öğretmen, bu ismin tam da hayalindeki öğrenci tipine uyduğunu söyledi. Kitap 20 yıl boyunca tüm Türkiye’deki ilkokulların vazgeçilmez demirbaşı oldu.
Papyonlu Cin Ali
Genç öğretmenin o zamanlar kendi öğrencileri, daha sonra ise bütün Türkiye’li çocuklar için oluşturduğu karakter Cin Ali, 1990 yıllında aniden imaj değiştirdi. 90′lı yıllara belirgin bir yüz, siyah saçlar, kulağında bir çiçek, papyon ve fiyonklu ayakkabılarla giren çöp çocuk, kamyonlarla Anadolu’ya dağıtılıyordu. Bu dönemde orijinal metindeki tek değişiklik, Cin Ali’nin evinde radyo yerine televizyonun bulunmasıydı. Resimlerdeki yeni imajı Mustafa Delioğlu çizdi. İmaj değişikliğinin sebebini sorduğumuz Mustafa Torun’un konu ile ilgili açıklamaları ise oldukça ilginç:
“Eğitim camiası Rasim Kaygusuz’u kıskandı. Çünkü o Talim Terbiye Kurulu’nun yapamadığı işi yapmıştı. Öğrenciler için birşeyler üretmesi gereken kurul ve bürokratlar o dönem ortaya hiçbirşey koyamıyorlardı. Rasim Hoca gece gündüz çalışıp dersler verip fişleri hazırlıyor ve onları uyguluyordu. Öğrencilerinin zorlandığı kelimeleri derhal iptal ediyordu. O dönem sıkça kullanılan, bugün köy okullarında başvurulan çözümlü alfabe sınıf aracı Rasim Hoca’nın icadıdır. Devletin bürokratları çalışıp Türkiye için üreten bir köy öğretmenini çekemediler. Talim Terbiye, müfettişlere baskı yapmaya başladı. Okulları denetleyen müfettişler, müdürleri Cin Ali almamaları konusunda uyarıyordu. İmaj değişikliği işte bu döneme rastlar. Nereden çıktı bilmiyorum ama o dönemde “çöp adam, çocukların görsel sağlığına aykırıdır” dediler. Çöp adam eğitsel açıdan doğru değilmiş. Cin Ali’yi baskı altına soktular.”
Bu gelişmelerin ardından Rasim Hoca’nın kızı Nevin Apaydın sonunda bir değişiklik yapılmasına karar verdi. Baskılardan bunalan Apaydın, hikayelerin kesinlikle değiştirilmemesi ve yeni hikayelerin eklenmemesi hususunda anlaşarak imaj değişikliğine izin verdi. Bu değişiklik, Rasim Öğretmen’in ölümünden iki yıl sonra oldu.



Alıntı: savassakar.com


VN:F [1.6.7_924]

25 Eylül 2009

BEYNİNİZ KADIN MI, ERKEK Mİ?

ERKEKLER

* Satrançta daha iyi
* Görüşte derinlik ve perspektif iyi
* Nesnelerle daha yakından ilgili
* Beynin sağ yarısı daha büyük
* Sol kulağını kullanmayı tercih ediyor
* Matematik sorularını konuşmadan çözer
* Çok işi aynı anda yaparken zorlanmaz
* Az göz teması kurar
* Dikkati çabuk dağılır
* Daha fazla duygu arar
* Acıya yavaş tepki verir

KADINLAR

* Yabancı dilde daha iyi
* Resmi bütün olarak daha iyi görüyor
* Yüzler ve insanlarla ilgileniyor
* Beynin sol yarısı daha büyük
* İki kulağıyla birden dinliyor
* Aritmetik işlemleri konuşarak yapar
* Aynı anda çok işi yapmak zorlayabilir
* Göz teması fazladır
* Dikkat süresi uzundur
* Daha az duygu arar
* Acıya çabuk tepki verir

Test: Beyniniz kadın mı, erkek mi?

AŞAĞIDAKİ testi çözerek, beyninizin kadınsı ya da erkeksi taraflarını ölçebilirsiniz.

1 – Birisi üzüldüğü zaman sebebini anlayabiliyor musunuz?
A) Evet, hemen anlıyorum
B) Hayır, genelde anlamıyorum

2 – Otomobil alacak olsanız motor hakkında dataylı bilgi ister miydiniz?
A) Hayır B) Kesinlikle

3 – İlişkileriniz sizin için ne kadar önemli?
A) Çok önemli B) Öncelik konusu değil

4 – İş yaparken kolaya mı kaçarsınız?
A) Evet B) Hayır kılı kırk yararım

5 – İlk seferde bir konuyu anlamayan birine durumu 2 kez anlatmak zor gelir mi?
A) Çok kolay B) Çok zor

6 – Ne okumayı tercih edersiniz?
A) İlişkiler hakkında romantik yazılar
B) Somut gerçeklere dayalı makaleler

7 – Birisi sohbetinize katılmak istiyor, ne hissedersiniz?
A) Buyursun gelsin B) Rahatsız olurum

8 – Harita okumanın sizin için zorluk derecesi nedir?
A) Çok zor B) Çok kolay

9 – Sosyal ortamlarda ne hissedersiniz?
A) Rahat olurum
B) Bir an önce gitmek isterim

10 – Eviniz düzenli mi?
A) Hayır B) Gayet düzenli

11 – Evde elektrik sisteminiz arızalanırsa ne yaparsınız?
A) Elektrikçi çağırırım
B) Kendim tamir etmeye çalışırım

12 – Matematik dersinde neler hissederdiniz?
A) Sıkılırdım
B) Rakamların büyüsüne kapılırdım

13 – Hava durumunu izlerken ne hissediyorsunuz?
A) Detaylar beni sıkıyor
B) Meteorolojik olaylar bana ilginç geliyor

14 – Tartışma ortamlarında tutumunuz nasıldır?
A) Fikirlerimi dayatıyorsam rahatsız olurum
B) Nerede duracağımı bilmem

DEĞERLENDİRME

* A`lar B`lerden çoksa:
Kadın beynine sahipsiniz

* B`ler A`lardan çoksa:
Erkek beynine sahipsiniz

* A`lar ve B`ler eşitse:
Dengeli bir beyniniz var

TÜRKLER TARAFINDAN İCAT EDİLMESİ BEKLENENLER

Bitmeyen piknik tüpü
Sigara cepli çorap
Topuğu basık ayakkabı
Köpüklü su musluğu + şampuan konulan şofben
Elektrik sayacı durduracağı
Bujibaşı törpüsü
Malzemeden çalındığı halde yıkılmayan bina
Döner pişiren mikrodalga
Laf atan korna
Elektrikli kulak karıştırma makinası
Minibüs arkasından para uzatmak için şoföre kadar uzanan demir çubuklu tesisat
Yolda yürürken bir yerlerinin kaşındığını algılayan ve otomatik olarak kaşımaya başlayan alet
Güdümlü anne terliği
Sıcak suısıtmalı maşrapa
Kurban kesme makinası
Gerektiğinde kırmızı yanabilen yatak odası abajuru
Körüklü dolmuş kapısı ( Böylece şoförler daha çok yolcu alabilir)
Basamakta durana çarpmayan otomatik kapı
Deriye yapışan, suda kaymayı sağlayan deve güreşi mayosu
Pembe dizi saatlerini dijital ekranda scroll eden bulaşık makinaları, buzdolapları
Otobüste yan koltukta oturan kişinin gazetesini rahat bir şekilde okumasını sağlayan zoomlu gözlük
Namaz vakitlerini hatırlatan müslüman guguklu saat
Spor tutkunları için tribünlere yeni bir ses, taze bir soluk getiren küfür eden korna (Korna başlığı değiştirilmek suretiyle istenilen küfür seçilebilir)
Otomobil severler için meme yapmayan platin
Düğmesine basıldığında "dü-lüü" sesi vermeyen fake-akbil
Tavana değiştirilebilir duvar kağıdı , böylece atılan çiğ köfte tavandan iz bırakmayacaktır
Enseye monte edilen otomatik burun karıştırma makinası
Ağza takılan ve dişlerle şişe açmayı kolaylaştıracak açacak
Bir ortamda bulunan kişilerle tanışmayı sağlayan herhangi bir cihaz, gerçi bunu yakın zamanda icat etmişiz. Bakınız Türk genci tanışmak ister
Halk tipi kaza hasar tespit cihazı arabaların üzerinde bulunan bir sensöre tutulur, arabalarda kaza sonrası ne kadar hasar olduğunu bildirir.
Şarjı hiç bitmeyen cep telefonu
Ben Türk'üm abi diyen robot
Polis kontrolünden önce kendiliğinden takılan emniyet kemeri
Kahvehanelerde el altından kiralanacak okey ışınlama makinası
Radara yakalanmayı önleyen, aynı zamanda porno filmde oynatabilen çok işlevli cd

Bizimde buraya ekleyeceklerimiz dah çok şey vardır.Pratik Türk zekamız sağolsun

24 Eylül 2009

İYİ ŞARAP NASIL ANLAŞILIR?

İlk olarak renge bakılır. Yeni bir kırmızı şarabın rengi mordur. Renk, mordan kırmızıya, kırmızıdan yakut kırmızısına daha sonra da açık kahverengiye doğru gider. Çok açık kahverengi ise şarap, sirkeleşmiş, bitmiş demektir. Renk, parlak olmalıdır.

İkinci olarak kokuya bakılır. Eksperseniz kokudan hemen anlayabilirsiniz. Kokusu üzüm cinsine göre değişir. Genel anlamda çilek, ahududu, ıslak toprak, nem, meşe kokularını alabilirsiniz. Örneğin Fransız meşelerinde bekletilen şaraplarda tahta kokuları alınır. Şiraz gibi üzümlerden yapılan şaraplarda baharat kokuları alınır. Aslında şarap kokularını anlatmak için sözlük gerekir, çünkü her bir kokunun ayrı bir terminolojisi vardır. Doğru şarap şöyle kokar demek yanlış olabilir.

Üçüncü olarak yıla bakılır. Her şarap yıllara göre değişiklik gösterir. 1940’lardan günümüze bakacak olursak bazı yıllar inanılmaz güzel tatlar vardır. Bunun tek nedeni iklimdir. Metrekareye düşen yağış, üzümün aldığı güneş şarabın kalitesini etkileyen unsurlardandır.

Normalde üzüm 1200 saat güneş ışığına ihtiyaç duyar. Aynı yıl sulama yapılıp yapılmadığı da önemlidir. Bazı yıllar kurak geçer ve sulama yapılır, bu durumda üzüm şişer ve içindeki şeker oranı azalır.

İklimi güzel geçen yılların şarapları pahalı olur. Şarabın yapımında kullanılan yöntemler hep aynıdır, fark eden tek şey üzümün ne kadar olgunlaştığıdır.

Yemekle şarabın uyum içinde gitmesi gerekir. Önce şarabın, sonra yemeğin seçilmesi doğru olur. Seçim yaparken önce üzüm cinsi, sonra ülke son olarak da yılı önemlidir.

Genç şaraplardan 1994, 1997, 2000 yıllarının şarapları gerçekten kalitelidir. Çünkü bu yıllar iklim açısından dünya çapında iyi yıllardır.

Kırmızı et ağır yiyecek olduğu için kırmız şarabın içindeki eti çözücü ağırlığını alan taneler bulunur.

Sebzeler, beyaz şarapla içilebilir

Rose şaraplar, aperatif yiyeceklerle, soğuk mezelerle kırmızı şarap içilebilir.

Şaraplar 15C°’de yatay konumda, karanlık, hafif nemli, TV, müzik seti gibi cihazlardan uzak saklanmalıdır.

KÜTÜPHANECİLİKTE SIRALAMA SİSTEMLERİ

1) DEWEY DESİMAL SİSTEM

000 Genel Konular

100 Felsefe, psikoloji

200 Din

300 Sosyal Bilimler

400 Dilbilim

370 Eğitim

500 Kuramsal ( Nazari) Bilimler

600 Uygulamalı Bilimler

700 Güzel Sanatlar ve Eğlence

800 Edebiyat

900 Tarih, coğrafya

2) KONGRE KİTAPLIĞI SİSTEMİ

A) Genel Konular

B) Felsefe, din

C) Tarih

D) Dünya Tarihi

EF) Amerikan Tarihi

G) Coğrafya, antropoloji

H) Sosyal Bilimler

J) Politik Bilimler

K) Hukuk

L) Eğitim

M) Müzik

N) Güzel Sanatlar

P) Dilbilim, edebiyat

Q) Fen Bilimleri

R) Tıp

S) Tarım

T) Teknoloji

U) Askerlik

V) Deniz

Z) Kütüphane

HAYATA NASIL BAKMAYI ÖĞRENMELİSİN

Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikayet eden;
Her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı.
Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten
yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.

Genç kızın bu yakınmaları karsısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.
Bir gün onu mutfağa götürdü.
Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu.
Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine
bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu .

Daha sonra kızına tek kelime etmeden, beklemeye başladı.
Kızı da hiçbir şey anlamadığı için bu faaliyeti seyrediyor ve
sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu.

Ama o kadar sabırsızdı ki, sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.
Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi.
Yirmi dakika sonra, adam cezvelerin altındaki ateşi kapattı.
Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu.
İkincisinden yumurtayı çıkardı.

Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.
Kızına dönerek sordu: - "Ne görüyorsun ?"
"Patates, yumurta ve kahve" diye alaylı bir cevap verdi kızı.
"Daha yakından bak bir de" dedi baba, "patatese dokun."
Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.
"Ayni şekilde, yumurtayı da incele".

Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.
En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi.
Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı.

Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
"Bütün bunlar ne anlama geliyor baba? "
Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı
sıkıntı yaşadıklarını, yani
kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı.
Ama her biri bu sıkıntı karsısında farlı farklı tepkiler vermişlerdi.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun
içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü.

Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı
koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurta sertleşmiş katılaşmıştı. Ancak kahve çekirdekleri bambaşkaydı.
Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
"Sen hangisisin" diye sordu kızına.

"Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?"
"Patates gibi yumuşayıp ezilecek misin? "
"Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın ? "
"Yoksa,
Kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını
olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin...

Bu öykü yıllar önce elektronik postama gelmişti sanırım yabancı dilden çeviri çünkü çok fazla anlatım bozukluğu var, bazı cümleler havada kalıyor düzeltmeye çalıştım ama anacak bu kadar oldu daha fazla düzeltmeye çalışarak öykünün özünden uzaklaşmak istemedim.

23 Eylül 2009

KAMYON YAZILARI :):):)

Paran varsa aleme çık alem adam görsün, paran yoksa eve git çoluk çocuk baba görsün...

Yüzük lordun yol Ford'un

Paran varsa Range Rover, paran yoksa game over...

Ağlamayı Ferdi'den, bağlamayı Orhan'dan, sevmeyi İbrahim'den öğrendik

Bir meyhane buldum mezarlığın karşısında, bir gün beni ararsan ya oradayım ya da karşısında

Dikkat: Araçta yalnız var

Bir sana bir de sabah uykusuna doyamadım

Sağlam şöför kalmaz rampada, Müslüm baba sığmaz ipod'a

Senin araban namaz kılıyo mu, benimki Clio

Sarı kızın nazı, Ford'un ara gazı

Al Fordun dizelini, sev köyün güzelini

Güzeli sevdikce nazlanır, Ford'a bastıkça şahlanır

Gönlünde yer yoksa güzelim; fark etmez, ben ayakta da giderim

Beni çekemiyorsan anten tak

Hatalıysam çaldır kapat, ben seni ararım

Parayı buldum şimdi kıro olacağım

Menfaat yolunda edinilen dostluk, çile yokuşunda son bulurmuş.

Kızın gülüşüne, kışın güneşine aldanma

Evlenip gideceğime balayına, evlenmem giderim alayına

Dünyayla nişanlı, ölümle sözlüyüm

Önünü görmeden sollama, evine acı haber yollama...

Fakiri fakir yapan kuru inat, zengini fakir yapan hayırsız evlat, memuru fakir yapan süslü avrat.

Dünyada MAN ahirette iman

Karayollarında değgil, senin kollarında öleyim.

Vur kalbime hançeri, yüreğim parçalansın; fazla derine inme, çünkü orda sen varsın.

Ankara İstanbul 6 saat sana sevgim 24 saat

Nescafe bile üçü bir arada ben halen yalnızım.

Kamyonum çeker 10 ton, gönlüm çeker Paris HİLTON

Hatalıysam, sıkıysa ara.

Kadere rest çektim, mahşere kalmasın dedi.

Koyun kurdun, yol Fordun.

Kamyoncunun ahı, indirir şahı.

Alkollü araç kullanma, benzinli araç kullan.

Batan güneş umudumuz, doğan güneş umudumuz olsun.

Miras değil alınteri

Nazar etme ne olur, çalış senein de olur.

Kızın gülüşüne, kışın gülüşüne aldanma.

Rampada geçme düzde zerim.

Sen gökyüzünde doğan güneş, ben yollarda çilekeş

Para bende bundan sonra kıro olucam

Hatalıysam lütfen kamyoncu@masumdur.com

Hatalıysam plakamı yaz 2222'ye gönder

Mezuniyeti en az universty

Baba yorgun, sen geç.

Korkuyorsan garanticisin

Eğer bu yazıyı okuyabiliyorsan çok yaklaşmışsın demektir.

KAHVALTIYI ATLAYAN DİKKATSİZ OLUYOR

Çocuklara kazandırılması gereken en önemli beslenme alışkanlığı kahvaltıdır.

Beslenme alışkanlıkları hayatın her döneminde farklı etkileri ile yaşam kalitesini şekillendirir. Fakat en önemlisi bu alışkanlıkların temelinin atıldığı çocukluk dönemidir.

International Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Dilem İrkin, kahvaltı yapmadan okula giden bir çocuğun gün içindeki dikkat ve algılama faaliyetinin çok düşük olduğunu söyledi, kahvaltının önemi hakkında bilgi verdi.

Kahvaltı alışkanlığı olmayan çocuklarda en sık görülen sorunlar dikkat azlığı, öğrenmede zorlanma, problem çözmede güçlük fiziksel güç azlığına bağlı kas koordinasyonunda azalmadır. Tüm aile bireylerinin bulunacağı bir kahvaltı sofrası hazırlamak, kahvaltı alışkanlığı kazandırmak için ilk adım olmalıdır.

YEMİYOR DİYE ÜZÜLMEYİN
Ailelerin sıklıkla en büyük şikayetleri çocuklarının bir şey yemediği şeklindedir. Her çocuğun besin gereksinimi, çocuğun yaşına, ağırlığına, boyuna ve fiziksel aktivitesine bağlı olarak farlılık gösterir.

Bir çocuğun sağlıklı bir beslenme alışkanlığı olup olmadığını değerlendirmek için her besin grubundan ne kadar tükettiği ve bunların dağılımı göz önünde bulundurulmalıdır. İkinci planda ise bu besinleri hangi sıklıkla ve ne şekilde tükettiği önemlidir. Okul öncesi dönemde aileden etkilenen beslenme alışkanlıkları okul ile birlikte arkadaş, öğretmen gibi kişilerden de etkilenir. Aileden sonra okulda da beslenme eğitimi verilmesi çok önemlidir.

DOĞRU YEME ALIŞKANLIĞINI KAZANDIRMAK İÇİN
Anne ve babalar çocuklarının yeme alışkanlıkları konusunda yanlış davranışlarda bulunabiliyor. Diyet uzmanı Dilem İrkin, bu konuda dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:

Çocuklarınız yemek yerken oturmaya teşvik edin. Ayakta dururken, yürürken veya yatakta uzanmış bir şekilde yemek yemesini engelleyin.
Çocuğunuzu yemekle değil, sevgiyle ödüllendirin. Çocuğu yemekle ödüllendirmek veya cezalandırmak yemekle ilgili sağlıksız alışkanlıklar kazandırmaya neden olur.
Onların besin seçme ve bazı besinleri reddetmelerine izin verin.
Çocuklarınızı “hayır, teşekkür ederim” demeye teşvik edin. Besin seçimi yapabilmek çocuğun edinmesi gereken bir davranıştır. Eğer çocuğunuz bir besin grubundaki tüm besinleri 2 haftadan daha fazla süre ile reddediyorsa bir uzmandan yardım alınmalıdır.
“Yasaklanmış” yemek kavramından kaçının.
Bu davranış o yiyeceği daha çok istemesine neden olabilir.

Servis şekli değiştirilerek sağlıklı beslenme planının bir parçası olabilir.
Çocuklarınızı kendi kendine servis yapmaya teşvik edin. Bu davranış şekli onların özgüven kazanmaları için de çok önemlidir.
Eğer çocuğunuz öğle öğününü okulda tüketiyorsa, okulda çıkan yemeklerin çocuk beslenmesine için ne kadar uygun olduğu sorgulanmalıdır.
Sunulan yemeklerin her besin grubundan besin içerip içermediğine bakılmalıdır.
Okul menüsünde çocukların büyüme ve gelişiminde ilk sırada olan protein grubundan (et, süt, yoğurt, kuru baklagiller vs.) bir besin mutlaka olmalıdır.
İkinci yemek seçimi ise temel enerji kaynağı olan karbonhidratlardan (makarna, pilav, börek vs.) sağlanmalıdır.
Üçüncü besin, ise diğer iki besinin tamamlayıcısı olmalıdır. (Yoğurt, sütlü tatlı, salata, ayran gibi.)

Yine bu menüdeki yemeklerin çocukların çiğneme ve yutma faaliyetlerine uygun olup olmadığı önemlidir.
Koku, görüntü, lezzet çok iyi sağlanmalı çocuğun besinden uzaklaşmasına neden olunmamalıdır.
Yemekler çocukların sevdiği yiyeceklerden, uygun hijyen ve pişirme yöntemlerine göre hazırlanmalıdır.

HANGİ BESİNDEN NE KADAR TÜKETMELİ?
Birçok farklı besin büyüme, enerji ve sağlık için gereken temel besin öğelerini sağlarlar. Bu besin öğelerini içeren besin grupları ise şunlardır:

Birinci Grup: Et, tavuk, balık, yumurta ve kuru baklagiller bu grupta yer alır. Bu gruptaki besinler iyi kalite protein ve minerallerce zengindir. Özellikle büyüme ve gelişme, doku kazanımı için bu gruptaki besinler oldukça önemlidir. Bu gruptaki besinlerden günde 2-3 porsiyon tüketilmelidir.

İkinci Grup: Süt, yoğurt, peynir, süt ürünleri bu gruptadır. Bu gruptaki besinler kemiklerin, dişlerin gelişimi için gerekli kalsiyum, A-B vitamini ve iyi kalite protein içermektedir. Günde 300 - 400ml.süt ya da yoğurt ve bir kibrit kutusu kadar peynir tüketilmelidir.

Üçüncü Grup: Bu grupta temel enerji kaynağı besinler, tahıllar yer alır. Bitkisel protein ve B vitamini bulunur. Günde 2-3 porsiyon tüketilmelidir.

Dördüncü Grup: Sebze ve meyve grubudur. C vitamininden zengindir. Bir günde 3-4 porsiyon tüketilmelidir.

Beşinci Grup: Şeker ve yağlar bu gruptadır, enerji sağlarlar. Aşırı tüketimden kaçınılmalıdır.

Eğer çocuğunuz okulda, evden getirdiği besinlerle bir öğün tüketiyorsa, besin seçimi iyi yapılmalıdır. Besin seçilirken çocuğunuzun sevdiği besinlerden seçmeye, bir öğünde tüketebileceği miktarlarda, uygun saklama koşullarında hazırlamaya özen göstermelisiniz.

BESLENME ÇANTASINA NELER KOYABİLİRSİNİZ?
1- Peynirli bir sandviç veya bir tost
2- İçecek olarak meyve, süt ya da meyve suyu, ayran
3- Ara öğün şeklinde bir öğün tüketilecekse evde yapılmış cevizli ya da meyveli bir kek ya da kurabiye
4- Tahıl gevreği, süt
5- Şarküteri ürünü içermeyen domates, biber, peynirli pizza ya da zeytinli, yumurtalı kanepeler

ensonhaber.com

"D" VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ KALBİ VURUYOR

Kalbinizi korumak için D vitamini al.
D vitamini eksikliğinin özellikle ileri yaşlarda kalp hastalıklarında ölüm riskini artırdığı belirlendi.

İtalyan La Stampa gazetesinde yayımlanan habere göre, ABD'deki Colorado Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Massachusetts Hastanesi tarafından yapılan araştırma sırasında, kandaki D vitamini düzeyi ile 65 yaş üstü ölüm oranı arasındaki ilişki inceledi.

Araştırmacılar, 3 bin 400 kişinin kan örneklerini analizi sonucunda, D vitamini oranı düşük olanların kalp hastalıklarından ölme riskinin diğerlerinden üç kat fazla olduğunu tespit etti.

Araştırma ekibinde yer alan Doktor Adit Ginde, D vitamini takviyesinin kolaylığına dikkati çekerek, bu şekilde daha sağlıklı bir yaşam sürülebileceğini söyledi.

haberturk.com

GRİPTEN NASIL KORUNMALIYIZ?

Mevsim geçişlerinde yaşanan hava değişimi gribal enfeksiyonlara sebep oluyor.
Başhekim Dursun Bostancı, A, C, E, selenyum ve çinko vitamini içeren gıdalar düzenli olarak tüketildiği taktirde gribe yakalanmanın çok zor olduğunu söyledi.

Isı değişikliklerinden etkilenmemek ve gribal enfeksiyona şakalanmamak için düzenli beslenmenin çok önemli olduğunu kaydeden Bostancı, "A, C, E, selenyum ve çinko gibi beş vitamini içeren gıdalar tüketilmesi gribal enfeksiyondan ciddi şekilde korur." dedi.

Balık, kırmızı et, süt, yoğurt, havuç, roka, dereotu, maydanoz, tere, brokoli, ıspanak, havuç gibi gıdalarda bol bol A vitamini olduğunu ifade eden Bostancı şu bilgileri verdi: "Özellikle A vitamini içeren bu gıdalar bol bol tüketilmelidir. Bunun yanında C vitamini içeren sevri biber, turunçgiller soğan, kereviz, kivi gibi C vitamini içeren gıdalar da vücut direncini artırarak hastalıktan korur. Bitkisel yağlar, yeşil yapraklı sebzeler, yumurta gibi gıdalar da da E vitamini bolca bulunur. E vitamini de bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Turp, mantar, sarımsak, balık çeşitleri gibi deniz ürünlerinde de selenyum bulunur ve hastalıklara karşı vücudun savunmasını artırır. Yine et, peynir, yumurta, kuru baklagiller kepekli tahıl ürünleri de çinko bakımından zengindir. Dengeli beslenme için bu beş vitamini içeren gıdaların düzenli olarak tüketilmesi çok önemlidir." Mevsime göre giyinmenin vücut ısısını dengelemek bakımından önemli olduğunun altını çizen Bostancı, terletmeyen, pamuklu giysilerin tercih edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

haberturk.com

22 Eylül 2009

KAN DEĞERLERİ İÇİN REHBER

Doktorun sık kan tahlili istemesi boşuna değil "Doktorların hastalardan sık sık kan tahlili istemesi boşuna değil" diyen Dr. Furuncuoğlu, bu konunun ciddiyetine değinerek, kapsamlı kan sonuçlarının son derece önemli olduğunu belirtiyor. Kısmi tetkiklerin genel durumu gösteremeyeceğini belirten Dr. Furuncuoğlu, "Örneğin kan şekeriniz ölçüldüğünde bunu öğrenirsiniz, ama gizli sarılık olup olmadığınızı öğrenemezsiniz" diyor. Dr. Yavuz Furuncuoğlu, kapsamlı kan tahlillerinin geç kalmayı önlediğini, önlem almayı sağladığını ve daha ileri tetkikler yaptırmanın kapısını araladığını belirtiyor.

Hangi Kan Değeri, Hangi Hastalığın Belirtisi:
* Hemogram (kan sayımı): Otomatik makineler tarafından ölçülür. Çok küçük miktarda kan incelemesiyle sonuç bildirilir. Çıkan sonuçtan kişide ne çeşit bir kansızlık olduğu, aşırı kan yapma durumu olup olmadığı, iltihabi bir durumun varlığı, lösemi türü bir hastalığın dolaylı bulguları, kemik iliği hastalıkları ve pıhtılaşma ile ilgili bilgiler elde edilir.
* Sedimantasyon: Kanın çökme hızıdır. İltihabi ve mikrobik durumlarda, romatizmal ve kan hastalıklarında ve bazı kanser türlerinde yüksek, aşırı kan yapımında düşük çıkar.
* Üre-Bun-Kreatinin: Böbreklerin çalışmasını gösterir. Böbrek yetersizliğinde yüksek bulunur.
* Ürik Asid: Protein yıkımının son ürünüdür. Gut hastalığında ve böbrek yetersizliğinde yüksek çıkar. Aşırı proteinle beslenenlerde ve doku yıkımı durumlarında da (kan hastalıklarında) yüksek çıkma ihtimali vardır.
* AST-ALT: Karaciğer fonksiyonlarını gösterir. AST, ayrıca kalp ve kas hastalıklarında ve alkol alanlarda da yüksek görülebilir.
* Glukoz: Kan şekerini gösterir.
* HbA1c: Son 2-3 aylık kan şeker ortalamasını gösterir, normal değerin yüzde 6'yı geçmemesi gerekir.
* GGT-ALP: Karaciğer ve safra yolları hastalıklarında yüksek çıkar. ALP aynı zamanda kemik hastalıklarının da göstergesidir. Çocuklarda ve gebelerde fizyolojik olarak yüksek bulunabilir.
* Kolesterol-Trigliserid: Kandaki yağ oranını gösterir.
* HDL Kolesterol: Yararlı kolesterol olarak bilinir.
* LDL Kolesterol: Zararlı kolesterol olarak bilinir.
* LDH-CK-CPK=CK MB, Troponin, Myoglobin, AST: Kalp hastalıklarını gösteren belirteçlerdir. LDH CPK, AST ayrıca kas hastalıklarında da yükselebilir. LDH aynı zamanda bazı kan hastalıkları ve tümörlerde de yüksek çıkabilir.
* T protein-Albumin: Kan proteinlerini gösterir.
* Lipaz-Amilaz: Pankreas hastalıklarını gösterir. Diğer bazı hastalıklarda da yüksek çıkabilir.
* Na-K-Ca-P-Mg: Kan tuz oranlarını gösterir. Normalin dışına nadiren çıkar. Bu sapma ciddi hastalıkların belirtisi anlamına gelebilir.
* Demir- Demir Bağlama Kapasitesi- Ferritin: Kan ve depo demiri düzeylerini gösterir.
* CRP: Yeni oluşan bir infeksiyonun veya inflamasyonun bulgusudur.
* RF-Anti CCP-ANA=FANA, ENA: İltihaplı romatizma tarama testleridir.
* ASO: Geçirilmiş mikrobik boğaz iltihabının bir göstergesidir. Romatizma testi değildir.
* FT3, FT4, TSH: Tiroit bezinin çalışmasını gösterir.
* Tiroid antikorları (AntiTPO, AntiTG): Tiroit bezine karşı otoantikor varlığını sorgular.
* PT, PTT, İNR: Kan pıhtılaşma düzeyleri ile ilgilidir.
* HBsAg, AntiHBs: Hepatit B varlığını sorgular.
* Anti HCV: Hepatit C varlığını sorgular.

haberturk.com

DELİKSİZ UYUMAK İÇİN

Dr. Mehmet Yavuz, Türkiye'de 5 milyon kişinin uykusuzluk problemi çektiğini söylüyor.

Uyku, insan ömrünün neredeyse üçte birini kapsayan ve organizmanın dinlenmesi ve kendini yenilemesi için gerekli bir ihtiyaç. Beynin de dinlenmek için uykuya ihtiyacı vardır. Ancak REEM Nöroloji Merkezi'nden Dr. Mehmet Yavuz, Türkiye'de 5 milyon kişinin uykusuzluk problemi çektiğini söylüyor.

Yavuz "Bazı kişiler uykunun boş yere harcanmış bir zaman olduğunu düşünür. Hatta az uyumakla övünen çok insan vardır. Bu kişiler ‘hayatımı uyuyarak mı geçireceğim' derler. Halbuki, bu düşünce ‘hayatımı fazla oksijen tüketerek mi geçireceğim' sorusu kadar yanlıştır. Uyuyamayan bir insan verimsiz, uyumsuz, sinirli ve alıngan olur. Uykusuz insanların hata yapma ihtimalleri de çok yüksek" diyor.

Amerikan Michigan Üniversitesi'nde yapılan son araştırmada iyi bur uykunun hata oranını azalttığını gösteriyor. Trafik kazalarının pek çoğunun da uykusuz direksiyon başında olmaktan kaynaklandığına işaret eden Dr. Yavuz şunları söylüyor "Uyku o denli önemli ki, pek çok işlevimizi etkiler. Bu nedenle uyku sürelerini azaltmak bilinç, zekâ, beceri gibi faaliyetlerimizde gerilemeye yol açabilir. 14 gün uykusuz bırakılan farelerin ölmesi, uykunun önemini anlamak için yeterli olabilir. Uykusuz kalan insanların belli bir süre sonra bilinç kaybı yaşadıkları da bilinmektedir."
Uykuda horlama problemi yaşayan insanların kaliteli uykudan yoksun kaldıklarını belirten Dr. Yavuz, bu yüzden bu kişilerin gündüzleri de sık sık uyku atakları ile karşılaştıklarını ifade ediyor. Dr. Yavuz, "Gündüzleri olur olmadık yerlerde şekerleme yapan kişilerin çoğu, uykuda horlayan insanlardır" diyor.
Mehmet Yavuz'a göre, nasıl ki uykusuzluk önemli bir sorundur, aşırı uyuma da aynı şekilde günlük hayatı etkileyen önemli bir problem... Aşırı uyku (Narkolepsi) durumunda da kişilerin iş ve sosyal hayatlarını olumsuz etkiliyor.

En fazla ne kadar uykusuz kalınabilir?
Normalde 2-3 günden itibaren uykusuzluk beyin işlevlerini bozmaya başlar. Hiç uyumama rekoru 11 gündür. Normal sağlıklı bir birey, 48 saatlik bir uykusuzluk döneminden sonra ayakta bile uyumaya başlayabilir.

Ne kadar uyumalıyız?
Erişkinler: 4-11 saat
Yeni doğan bebekler: 18 saat,
Okul çağı öncesi çocuklar: 12-13 saat

Sağlıklı bir uyku için nelere dikkat edilmeli?
- Çok aç ya da tok yatmayın.
- Kafeinli, alkollü, kolalı içecekler tüketmeyin, sigara kullanmayın.
- Düzenli egzersiz yapın.
- Uykunuz gelmeden yatağa girmeyin.
- Yatak odasında başka rutin işler yapmamayın, uyuyamadığınızda uyumaya çabalamayın.
- Yama ve kalkma saatlerinizi bir rutine bağlayın.
- Yatmadan önce aşırı sıcak olmayan ılık bir banyo yapın.
-Odanasın karanlık, rahatve sessiz olmasına özen gösterin. - Odanız karanlık, rahat ve sessiz olsun. Işık ve ses, uyku kaçırır. Yatak odanızda TV ve bilgisayar bulundurmayın.
-Süt, ton ve kalkan balığı, enginar, badem, yumurta, şeftali, ceviz, kayısı, kuşkonmaz, yulaf, patates ve muz uyumanızı kolaylaştırabilir.
- Gece televizyon başında sakın şekerleme yapmayın. Şekerleme uyku disiplininizi bozabilir.
- Evcil hayvanınız varsa, odanıza almayın.

Uyku Bozuklukları
Dissomnia
Dissomnialar uykunun başlatılması veya sürdürülmesindeki sorunlarla (insomnia) ve çok fazla ya da yanlış yer ve zamanda uyumayla (hipersomnia) ilişkili birincil uyku bozukluklarıdır. Bu tip hastalar çoğu kez fazla uykuya ihtiyaç duyar, uyanırken zorlanır ve gün içinde uyuklarlar.

Parasomnia
Uyku sırasında meydana gelen istenmeyen fiziksel olaylar olarak tarif edilebilir. Örneğin uyanıkken gayet normal olan konuşma, hareket etme, yeme, içme gibi davranışların uyku esnasında ortaya çıkması gibi.

Uyku Apnesi
Uyku esnasında nefesin birçok sefer durması olarak tarif edilebilir. Genellikle horlayan, orta yaşlı ve kilolu kimselerde çok sık rastlanan bir hastalıktır. Bu duruma oksijen kaybı, gün içinde aşırı uykululuk ve yorgunluk, dikkat ve konsantrasyon güçlüğü, sinirlilik, yüksek tansiyon eşlik eder.

Narkolepsi
Narkolepsi hastalığı, ani ve kontrol edilemeyen uyku ataklarıdır. Narkolepsi hastaları herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde, örneğin otomobil sürerken, yemek yerken veya yolda yürürken istemsiz bir şekilde uykuya dalarlar. Genellikle kas kuvvetinde azalma, dizlerin bağının çözülür gibi olması ve rüyamsı görüntüler uyku atağından hemen önce ortaya çıkar.

ensonhaber.com

15 Eylül 2009

KIRTASİYE ÜRÜNLERİNDE KANSER ALARMI

Okul sıralarındaki çocuğunuz kalem, silgi ve su matarısını rahatça kullanırken güvende olmadığını biliyor muydunuz?

Tüketiciler Birliği Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Dinç, yaptığı açıklamada, okul öncesi ve ilköğretim birinci sınıf öğrencileri için ders zilinin dün çaldığını, 2009-2010 eğitim öğretim yılının ise 24 Eylülde başlayacağını hatırlattı.

Bu dönemde öğrenci velilerinin, çocukları için okul ve kırtasiye malzemelerini temin etmek amacıyla çarşı pazar dolaşmaya başladığı anlatan Dinç, piyasadaki su matarası, okul çantası, kalem ve silgi gibi ürünlerin sağlıklı olup olmadığıyla ilgili Tüketiciler Birliği olarak kapsamlı bir araştırma yaptıklarını söyledi.

Dinç, araştırma sonucunda, emsal kaliteli ürünlerle kıyaslanamayacak kadar düşük fiyatlardan satılan okul gereçlerinin pek çok çoğunun, özellikle küçük yaştaki çocukların sağlığını orta ve uzun vadede ciddi şekilde etkileyebileceğini tespit ettiklerini vurguladı.

Çocukları bekleyen tehlikeler

- Plastiklerin yumuşatılması için kullanılan fitalat; kanser, böbrek ve karaciğer bozukluğu, cinsel gelişim problemleri, hormon yapısı, büyüme ve metabolizma bozukluklukları yapabilmektedir.

- Kırtasiye ürünlerin kaplamasında sağlamlık ve parlaklık için kullanılan ağır metaller, deriden ya da ağız yoluyla insan vücuduna geçer. Kanserojen, zehirli ve alerjiktir. Böbrek, karaciğer ve eklemlerde birikir ve çocuklarda sinir ve bağışıklık sistemini tahrip eder.

- Boya kalemlerinde kullanılan “azo boyar” maddeler kanserojendir. Ciltte alerjik rahatsızlık yapar. Çantalarda kullanılan buruşmazlık, su geçirmezlik özelliği sağlayan ve yine ağaç kırtasiye ürünlerinde kullanılan su itici özelliği sağlayan formaldehit, deride alerjik reaksiyon, göz ve solunum yollarında tahrişe neden olur.

- Metallerin sertliğini artırmak ve paslanmayı engellemek için kalem, kalemtıraş, pergel gibi ürünlerde kullanılan nikel, yüksek derecede alerjik bir maddedir. Plastik matara, beslenme kabı, diğer plastik ürünler, ağaç kırtasiye ürünlerinde antibakteriyel özelliği sağlayan, mantar önleyici özelliği olan, spor giysilerde terleme önleme özelliği için kullanılan kalay, beyin ve sinir sistemini etkileyebilir. Bağışıklık sistemine zarar verebilir, kısırlığa yol açabilir.

Oyun hamuruna dikkat!

Mustafa Dinç, oyun hamurlarındaki tehlikeye de dikkati çekerek, sadece güvenilir markaların tercih edilmesinin önemini yineledi ve AB ülkelerinde üretilmiş ürünlerin alınabileceğini belirtti.

Kokulu silgide, bu kokunun elde edilebilmesi için üretimde solvent bazlı bağımlılık yapıcı maddelerden yararlanıldığını bildiren Dinç, “Kokulu kalem ve silgiden de özenle kaçınılması gerektiğini” sözlerine ekledi.

hurriyet.com.tr

UYKU VE DUYGULAR DOĞRU ORANTILI

Duygularınızı içinize atarak uykularınızı kaçırmayın..

Uykunuzu almadığınızda moralinizin %15 oranında düştüğünü biliyor muydunuz? İyi bir uyku uyumadığınızda ertesi gün normalden çok daha olumsuz ve karamsar olmanız çok doğal. Uyku ve duygusal durumunuz birbiriyle çok yakından alakalı ve her ikisi de birbirini direkt olarak etkiliyor.

Mesela uykunuzu almamanız sizi daha mutsuz ve sinirli yapacağı gibi, öfkeliyken bunu ifade etmeden içinize atarak yatağa gittiğinizde kaliteli bir uyku uyumaznız mümkün olmuyor. İçinize attığınız sorunlarınız sizin derin uyku safhasına geçmenizi engelliyor ki derin uyku uyuduğumuz zamanın esas faydası olan ve dinlendirici bölümü. Bu kısır döngüyü bir yerinden kırmadığınız sürece hem uykunuzdan hem de mutluluğunuzdan vaz geçmiş oluyorsunuz. Hem az uyumak hem de huzursuzluk stres hormonlarını yükseltiyor ve genel sağlığınızı da etkilemeye başlıyor.

Gün içinde öfkelendiren bir şey varsa bunu mutlaka dışa vurun ve dile getirin.Bir çok kişi eşlerine veya arkadaşlarına sinirlendiklerinde bunu ifade etmekten çekinirler ama aslında bu kendinize verdiğiniz büyük bir zarar.

Karşınızdakine hakaret etmeden veya kırıcı olmadan nasıl hissetttiğinizi anlatmanız hem iletişiminizi kuvvetlendirecek hem de sizi rahatlatacak, gerginliğinizi azaltarak sağlığınıza katkıda bulunacaktır.

Unutmayın kalp hastaları genelde öfkesini içine atan ve uykusunu alamayan kişilerdir.
ensonhaber.com

13 Eylül 2009

AĞRI KESİCİ KULLANIRKEN DİKKAT

Kafein içeren ağrı kesicilerde bağımlılık yapma olasılığı olduğu ortaya çıktı.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yalçın Tekol, kafein içeren ağrı kesicilerin bağımlılık yaptığını belirterek, ağrı kesici ilaçların bileşiminden kafeinin çıkarılması gerektiğini söyledi.

Prof. Dr. Tekol, halen piyasada çok sayıda kafein içeren ağrı kesici olduğunu, bunların bir tabletinde 30–50 miligram kafein bulunduğunu kaydetti.

Kafeinin bağımlılık yapabilen bir madde olduğuna dikkati çeken Prof. Dr. Tekol, "Son zamanlarda yapılan araştırmalar günde 100 miligram kafein kullanılmasının insanlarda bağımlılık oluşturabileceğini göstermektedir. Bu nedenle kafeinli ağrı kesicilerden günde 3–4 tablet kullanan kişi kafein bağımlısı olabilir. Bu nedenle ağrı kesici ilaçların bileşiminden kafein çıkarılmalıdır" dedi.

Tekol, bağımlıların kafein almadıklarında bilim dilinde "yoksunluk" denilen birtakım belirtilerle karşılaşacağını ifade ederek, "Kafein bağımlısında en sık görülen yoksunluk belirtisi baş ağrısıdır. Baş ağrısı başlayınca kişi ağrı kesici kullanır. Bu da kişiyi bir kısır döngü içine sokar. Bu durum gereksiz ilaç tüketimini körüklemekle kalmayıp kişinin de yıllarca boşu boşuna ilaç kullanarak kendi sağlığını tehlikeye atmasına neden olur" diye konuştu.

Prof. Dr. Yalçın Tekol, geçmişte uzun yıllar piyasada satılan "Fenasetin" isimli ağrı kesicinin böbrek yetmezliği yaparak binlerce kişinin ölümüne neden olduğunu ve piyasadan çekildiğini anımsatarak, halen kullanılan ağrı kesicilerin de uzun süre kullanılması durumunda böbrekleri zedeleyebileceğini kaydetti.
haber3.com

HAKKIMDAKİ HER ŞEY

Yıllardır okuduğum kitap, dergi, gazete vs.lerden not aldığım özlü sözleri, fıkraları, elektronik postama gelen eğitici ve öğretici kıssadan hisse paylaşımları, bazen ağlatan, bazen güldüren, bazen ders veren öyküleri, sağlıklı yaşam önerilerini hayata dair herşeyi blogumda sizlerle paylaşmak istedim.

Amacım öğrenmek, daha fazla öğrenmek, öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak, eğlenmek, eğlendirmek, güzel ve zevkli vakit geçirmek.

Burçlarla ilgim hiç yoktur -"ikizler burcu"nun bildiğim tek özelliği öğrenmeye sonsuz meraklıdır- bu özelliği çok iyi taşıdığım kesin.

Doğa aşığıyım saatlerce doğa belgesellerini izlemekten sıkılmam. Bunda adımın çiçek olmasının ve mesleğimin de etkisi vardır.

Sıkı bir lakto vejeteryanım. "Et, tavuk, balık ve yumurta yemeyen ama süt ve süt ürünlerini tüketen vejeteryanlar" Hayvan sevgim vejeteryan olmamı sağladı.


Klasik Türk Müziği ve eski nostaljik şarkıları dinlerim. Alpay, İlhan İREM, Ajda PEKKAN, Erol EVGİN, Yıldırım GÜRSES... hayranıyım.

Bloguma yapacağınız eleştiri ve yorumlar benim için önemlidir. Bu sayede eksiklerimi görür, düzeltirim. Eleştiriye çok açık olmadığım söylenir ama işin aslı öyle değil. (Lütfen blogumu eleştirip, yorumlarken bunu dikkate almayın çünkü beni değil blogumu eleştiriyorsunuz) Eleştirileriniz doğrultusunda blogumu yönlendiririm ve mutlaka dikkate alırım.

Eleştiri konusunda hayat felsefem: Karşımdakinin beni eleştirmesi için beni çok iyi ve içten tanıması, beni gerçekten sevdiğine inanmam lazım. Aksi takdirde eleştiriye kapalıyımdır karşımdaki insan arkadaşım, dostum aile bireyim beni çok iyi tanıyorsa ve sevdiğinden şüphem yoksa çok acımasız eleştirebilirler ve eleştirirler de ...

İnsanlarla iletişimim güçlüdür -en azından ben böyle düşünüyorum.- Çünkü insanları hatalarıyla kabul ederim zaten hatasız insan olduğuna inanmayanlardanım ben dahil. Bu konuda hayat felsefem Mevlana'nın "Hatasız dost arayan dostsuz kalır" sözüdür. Orhan Gencebay'da bir şarkısında "Hatasız kul olmaz" sözüyle arkadaşlık ve dostluk felsefemi çok iyi tanımlamış.

Fazla duygusalım değişmeyi denedim bu özelliğimden vazgeçemeyeceğimi anlayınca vazgeçtim. Zaten duygusal olmak da insan olmanın bir erdemi.

İNTERNET İLETİŞİM KOPUKLUĞU YAPIYOR MU?

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ZORUNLU OLMASI DOĞRU BİR UYGULAMA MI?

MEDYANIN KÜLTÜR YOZLAŞMASI YAPTIĞINA İNANIYOR MUSUNUZ?

CANIM EDİZ UFUK'UM

CANIM EDİZ UFUK'UM
Hayatımın Anlamı

Blog Listem

CANIMIN İÇİ

CANIMIN İÇİ

Üniversite giriş sınavının tekrar iki basamaklı sınav olması sizce:

Okul öncesi yaştaki çocuklara bilgisayar sizce yararlı mı, zararlı mı?

CANLARIM

CANLARIM
HAYATIMA ANLAM VERENLER

Bu Blogda Ara

Ahh! Kalbim

Ahh! Kalbim
Powered By Blogger

İzleyiciler

Blog Arşivi

HAKKIMDA

Fotoğrafım
AĞRI, Türkiye
Klasik ikizler burcuyum. Yeni şeyler öğrenmeye, yeni yerler görmeye meraklıyım. Doğa tukunuyum.Kendimle barışık bir insanım bu konuda hayat felsefem Tevfik Fikret'in " Hak bildiğin yolda yalnız da olsa yürüyeceksin ve "çoğunluğun doğru demesi benim bu sonucu doğru dememi gerektirmez" sözüdür." İnsanlarla iletişimim güçlüdür ama hemen dost olmam. Çünkü dostluk "sevgi, saygı, güven, özveri ve sadakat üzerine kuruludur.İnsanları hatalarıyla kabul ederim şimdiye kadar hiç hatasız arkadaş aramadım. Zaten kusursuz insan olduğuna da inanmam. Mevlana'nın "Hatasız dost arayan, dostsuz kalır" ve Orhan GENCEBAY'ın bir şarkısında söylediği "Hatasız kul olmaz" sözünü dostluk felsefem olarak belirledim. Fazla modern görünmeme rağmen yeniliklere zor adapte olurum. Eski alışkanlıklarımı değiştirmek, onlardan vazgeçmek zor gelir bana.Benim için önemli olan bir şeyi benim beğenmemdir başkalarının ne dediğini fazla umursamam hatta hiç umursamam. Beğenmediğim tek yönüm hayattaki güçlüklerin beni çabuk pes ettirmesi, olumsuz duygular yüklemesi ve bu duygulardan zor kurtulmam. Değişmeyi çok denedim ama şimdiye kadar başaramadım. Bundan sonrası içinde haydi hayırlısı...Lakto vejeteryanım.