26 Şubat 2010

ÖĞRENDİM

YAŞ 5
Anne ve babamın birbirlerine bağırmalarının beni
ne kadar korkuttuğunu öğrendim.

YAŞ 7
Meşrubat icerken gülersem içtiğimin burnumdan
geleceğini öğrendim.

YAŞ 12
Bir şeyin değerini anlamanın en iyi yolunun bir
süre ondan yoksun kalmak olduğunu öğrendim.

YAŞ 13
Annemle babamın elele tutuşmalarının ve
öpüşmelerinin beni daima mutlu ettiğini öğrendim.

YAŞ 15
Bazan hayvanların, kalbimi insanlardan daha fazla
ısıttığını öğrendim.

YAŞ 18
İlk gençlik yıllarımın keder, şaşkınlık,
ıstırap ve aşktan ibaret olduğunu öğrendim.

YAŞ 24
Aşkın kalbimi kırabileceğini ama buna değer
olduğunu öğrendim.

YAŞ 33
Bir arkadaşı kaybetmenin en kestirme yolunun ona
ödünç para vermek olduğunu öğrendim.

YAŞ 36
Önemli olanın başkalarının benim için ne düşündükleri değil,
benim kendi hakkımda ne düşündüğüm olduğunu öğrendim.

YAŞ 38
Eşimin beni hala sevdiğini, tabakta iki elma
kaldığında küçüğünü almasından anlayabileceğimi öğrendim.

YAŞ 41
Bir insanin kendine olan güveninin, başarısını
büyük oranda belirlediğini öğrendim.

YAŞ 44
Annemin beni görmekten her seferinde sonsuz
mutluluk duyduğunu öğrendim.

YAŞ 46
Yalnızca minik bir kart göndererek bile birinin
gönlünü aydınlatabileceğimi öğrendim.

YAŞ 49
Herhangi bir işi yaptığımdan daha iyi yapmaya
çalıştığımda, o işin yaratıcılığa dönüştüğünü öğrendim.

YAŞ 50
Sevgi, evde üretilmemişse, başka yerde
öğrenmenin çok güç olabileceğini öğrendim.

YAŞ 53
İnsanların bana, izin verdiğim biçimde
davrandıklarını öğrendim.

YAŞ 55
Küçük kararları aklımla, büyük kararları
ise kalbimle almam gerektiğini öğrendim.

YAŞ 64
Mutluluğun parfüm gibi olduğunu, kendime
bulaştırmadan başkalarına veremeyeceğimi öğrendim.

YAŞ 70
İyi kalpli ve sevecen olmanın, mükemmel
olmaktan daha iyi olduğunu öğrendim.

YAŞ 82
Sancılar içinde kıvransam bile başkalarına
basağrısı olmamam gerektiğini öğrendim.

YAŞ 90
Kiminle evleneceğin kararının hayatta verilen en
önemli karar olduğunu öğrendim.

YAŞ 95
Ögrenmem gereken daha pek çok şeyler olduğunu öğrendim.

25 Şubat 2010

DOSTLUK


Olmasada olur dediğimiz insanlarla doludur hayatımız,
Tanıştığımız, selamlaştığımız
Klasik cümlelerle iletişim kurduğumuz
Gönülde biter her şey
Akla yararlı gelsede
Samimi bir ilişki gönlün hayır dediğine ısınmak mümkün olmaz.
İster dünyanın en yakışıklısı
İster en güzeli
İster en zengin
İster en komiği ne yaparsa nafile yüreğine ulaşamaz.
Başkası için özel olan
Senin gözünde sıradandır.
Gönlümüz hükümdar,
Kimine dost
Kimine tanıdık,arkadaş der.
Sonuçta sevmek büyük sorumluluktur.
Emek vermek gerekir,ilgilenmek gerekir.
Sevdiğim her insanın hayatına anlam katmalıyım.
Dost dediğim insanlarla bir dilimi paylaşmalıyım.
Dostlar vardır çiçek gibi,
Dostlar vardır GÜL gibi,
Sarılırken yaralanmayı göze almanız gerekir.
Dostlar vardır BAKİ,tanıdığın gün doğar,
Yitirdiğin gün ölürsün
İşte böyle dostlardır.
herşeye lanet ettiğin günlerde bile yaşamını güzel kılan,
Gönül her yerde onları ara.

GÜL İLE BÜLBÜL



Bir küçücük gül ile minicik bülbülün devasa aşkıdır bu…
Asırlardır dillenen, dilden dile söylenen…Leyla ile Mecnun misali…
Sakın biri ottur, biri de kuş diye küçümsemeyin…
Sonra öyle bir bülbül oluverirsiniz ki daha ötmesini bilmeden gülün goncasının açmasını bekler durursunuz…

O minicik bülbül ki küçük bedenine bakmadan semada uçarken öyle bir koku duyar da kolu kanadı kırılır ki… Gülün rayihasının meftûnu olup kokunun peşine düşer...
Uzun süre bu güzel kokunun sahibesini arar durur...
Bulamayınca yüksek bir yerde yanık yanık öterek sesini duyurmaya çalışır…
Kaşları yayım,çehresi ayım..
Benlerin çoktur,akranın yoktur..
Bir yüzü mâhım,zülfü siyâhım..
Bakıp durmalı,cana sarmalı..
Hemen almalı.

Gül uzaklardan gelen bu hoş serencâmı işitir. Bu efsunlu sesin sahibine meftun olur..Kokusunu rüzgarın ardından savurur sesin peşi sıra…
Dikkat istirham ederim efendim…
BÜLBÜL GÜL"Ü GÖRMEDEN KOKUSUNA, GÜL DE BÜLBÜL"Ü GÖRMEDEN SESİNE AŞIK OLUR..
Kavuşmaları fazla vakit almaz…Ancak vuslatta hasrete mani olamaz..
Bülbül güle öyle sevdalanır ki onun her halini görmek ister:
Yaprağında benim..
Dikenin de benim..
Ezan da benim..
Cefanda benim olsun.. Der..
Gül"de Bülbü"le engüzel halini göstermek ister…Bir solar, bir açar…Ve gül kokusuyla dile gelir:
Ah benim efendim selvi bülendim..
İzzette yektâ,saadette bîhemtâ..
Muhabbette lânazîr..
Güzellikte bîkusûr..
Candan azîzim, şekerden lezîzim..
Efendim, cânım, sultânım..
Makbûlünüz olmaktır niyâzım…
Her aşkın bir cilvesi vardır..
Bülbül ile gülün aşkının cilvesi ise birbirlerine aşık olup, kavuşup hasretlerinin son bulmamasıdır..
Yani vuslat hep başka bahara kalmıştır..
Bülbül öttükçe gül açar…gül açtıkça kokusu tüm aleme yayılır..gül utancından gonca haline döner..bülbül gülün bu halini görebilmek için var gücüyle öter..
Fakat gülün tomurcuktan goncaya geçtiği sırada, bülbül hep yorgunluktan bitap düşüp uykuya dalar…Bülbül her uyandığında gülü açmış bulur..Bülbül feryad figan edip göremediğine yanar..O günden beri her sabah vakti bu ızdıraplı aşk tekerrür eder..
Bülbül sevdiğinin gonca halini görmek hasretiyle bir ömür öter…
Gül sevdiği görebilsin diye bir ömür usanmadan açar ve solar…tekrar be tekrar…
Bülbülse her gün göremediğine yanar.. ve ertesi günü bekler…
Ne gül olmak kolay ne bülbül…
BÜLBÜL OLMAYI SEÇTİYSEN BİR ÖMÜR YANACAKSIN..
GÜL OLMAYI SEÇTİYSEN BİR ÖMÜR SOLACAKSIN...

Ey yüreğimde katmer katmer açan GÜL!
Gelişinle bahar renklerini SENDE bulmuştu..
Gidişinle de bahar hazan olup..
Ayrılığın soğukluğunu yine SENDE bulmuştu...


24 Şubat 2010

LEYLA İLE MECNUN

Denir ki, Leyla kara kuru, cılız, sıradan bir kız. Leyla’yı görenler Mecnun’un aklına şaşkın.
Denir ki yine; halife merak eder, çağırır Leyla’yı sarayına.
Dillere destan bir güzellik uman padişah da başkaları gibi şaşkın. Leyla’ya bir sürü laf eder.
“Bu muydu Mecnun’u mecnun eden Leyla!” bakışını hisseden Leyla, “Sen” der, “Mecnun değilsin!”
Leyla’yı görüp de Mecnun’a dudak bükenler narsistik kültürde (bencil, şekilci, menfatçi kültür) de egemen olan güzellik kavramından muzdarip gibidirler:
Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsetmek.
Leyla bir yüz ve bedenden ibaret değildir halbuki.
Mesele yüz ve bedense eğer, cesetlerin de bir bedeni ve yüzü vardır. Leyla’nınsa başka bir güzelliği.
Onunla sohbet eden sanır ki Leyla tüm dünyayı unutmuş.
Konuşana dikkat kesilmiş, tüm varlığı kulak olmuş.
Anlatılanı anlatıldığı gibi anlamaya çalışır Leyla.
Sözcükler vehmin duvarlarına çarpmaz ona vardığında.
Anlatan “Hah işte, bunu anlatmaya çalışıyorum” der (hüsn-ü ifham).
Anlatımı sadedir. Tane tane konuşur. Sözcükleri boca etmez kimseciklere.
Kelimeleri öyle kullanır ki, bir çeşmeden dökülen su gibi, ağzından dökülen kelimelerle inşa ettiği güzelliktir. Kömür gözlü değildir Leyla, amma tatlı dillidir(hüsn-ü kelam).
Düzen ve intizama riayet eder. Eşyalara sinmiş olan düzenle, evine girenlerin içi açılır (hüsn-ü intizam).
Bir gün Mecnun’la karşılaşır, eli ayağına dolanır.
Onu hangi güzelim sözcüklerle karşılayacağını bilemez.
Kim olsa aynısını yapar Leyla. Kara kuru yüzünden tebessümler dökülür, en güzel kelimelerle insanları buyur eder (hüsn-ü istikbal).
Ne var ne yok misafirlerinin önüne koyar, onları ikramlarıyla memnun etmek için paralanır (hüsn-ü kerem).
Eşyaları kimse Leyla kadar güzel kullanamaz, kimse onlara Leyla kadar güzel davranamaz. Tahta kaşığı sanki canlı bir varlık gibidir. Kullandıktan sonra ona teşekkür etmeyi unutmaz. Görenler kaygıya gark olur; belki de mecnun olan aslında odur.
Kap kacağını elinde öyle bir tutuşu vardır ki, narin bir bebeği elinde tutan anneden daha mahir. Leyla’nın elleri kara kuru, ne gamdır (hüsn-ü istimal).

İnsanları kırmamak için kılı kırk yarar. Konuşmadan önce tartar, ölçer, biçer.
Konuşması gerektiğinde yeteri kadar konuşur, susması gerektiği yerde ağzına kilit vurur. Kırmaktansa kırılmayı öğrenmiştir Leyla.

Bencilliklerinden sıyrılmış, ben diye tutturmaktan azat olmuştur. Onunla arkadaş olmak için can atılır. Yanına varan huzura varır. İnsanlara zorluk çıkarmaz. Kolaylaştırır. Onunla geçinmek kolay değildir sadece, güzeldir de aynı zamanda (hüsn-ü muaşeret).
Onunla sohbete niyetlenenler sözlerine çekidüzen verir. Çünkü bilirler ki Leyla gıybetten hiç hoşlanmaz. Kötü düşünmekten kaçınır, yaşananlara güzel tarafından bakar. Her olayın altında bir hayır görür. Umutsuzluk yoktur yüreğinde. Mızmızlanmaz, şikâyet etmez. Kimsecikleri suçlamaz. Suçlanacak olanın nefsi olduğunu idrak etmiştir. Varlıklara zarar vermek aklının ucundan geçmez (hüsn-ü niyet).
En güzel hallerinden biri de edeptir Leyla’nın (hüsn-ü edep).

Narsistik kültürde bunun bir karşılığı bile yoktur. Bana en hazin gelen de budur.
Kolay pes eden biri değildir Leyla. Metindir, sağlamca tutunur inandıklarına. Kararlarına sahip çıkar. Hatalarınaysa daha çok. Kimsenin üzerine yıkmaz yanlışlarını. Dayanıklı bir kişiliği vardır (Hüsn-ü metanet).

Güzelliği fiziksel güzelliğe hapsedenlerin Mecnun’u anlaması imkânsız gibidir.
“Bir kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği nedir?” diye sorulsa; “Kadınlığa mahsus bir letafet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir” cevabını narsistik kültür algılayamaz, anlayamaz.
Oysa ne güzel bir tanımdır bu (hüsn-ü mana), ne kadar derin. Ya da “En kıymetdar ve en şirin cemali nedir bir kadının?” diye sorsak, narsistik kültür bilmez ki “ Ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir.”

Mecnun’un Leyla’da tutulduğu böyle bir güzelliktir işte: Halleriyle Cemil isminin tecellisine mazhar olmuş güzel bir insan. Ondaki güzelliğe zaman ilişemez bile. Aksine zaman, ancak Leyla’nın hüsn-ü siretinin olgunlaşıp ziyadeleşmesine hizmet edebilir.
Tasvir etmeye çalıştığım güzellik biçimlerinin bazıları kadınlara özgüyse de; çoğu erkekler için de geçerlidir elbet. Erkeklere özgü başkaca erdemler ise cesaret ve cömertliktir (hüsn-ü sehavet). Koruma, kollama, yakınlarının sorumluluğu alma gibi bazı özellikler özellikle erkeklerde tecelli eden başkaca güzel hallerdir.

Leyla gerçekten de böyle biri miydi? Bilmiyorum. Gaybı ancak O bilir. Ben sadece güzel bir insanı tasvir etmek ve fiziksel güzellik dışındaki güzellik hallerine dikkat çekmek istedim...


MECNUN
Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla"nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez.

Kays okulda Leyla" yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar. Mecnun" un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla"yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla" yı vermezler.

Leyla evden kaçarak, Mecnun" u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ" yı tanımaz. Babası Mecnûn" u iyileşmesi için Kâbe" ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder: "Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni." Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar.

Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ" yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm" ı vuslatından uzak tutmayı başarır. Mecnûn, çölde, Leylâ" nın evlendiğini arkadaşı Zeyd" den işitince çok üzülür. Leylâ" ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn" a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder. Bir müddet sonra Mecnûn" un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür.

Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn" u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ"nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn" u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ" nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler; "Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez Cânânsuz cihân gerekmez." Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn" un sâdık arkadaşı Zeyd Rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki: "Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ" dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."

(-Mustafa Ulusoy)

FIKRA

Bir davada tanıklık etmesi için kürsüye yaşlı bir teyzeyi çağırırlar.. .Kadın yerine oturur ve davalınIn avukatı kadına yaklaşır:

- "Bayan Jones.. Beni tanıyor musunuz?" Yaşlı teyze cevap verir:
- "Ah evet Bay Williams sizi çocuklugunuzdan beri tanıyorum siz taa o zamanlar bile aileniz için tam bir başbelasıydınız.. sürekli yalan söylüyorsunuz, karınızı komsunuzla aldatıyorsunuz, en yakınım dediğiniz insanların arkasından konusuyorsunuz, 2 dolar fazla kazanmak için herkesi satarsınız..."

Davalının avukatI başta olmak üzere bütün salon şok olur. Adam ne yapacağını bilemez bir halde kadına tekrar sorar:

- "Peki Bayan Williams, ya karşı tarafın avukatını tanıyor musunuz?" Kadın yine cevapıar:
- "Elbette tanıyorum çocuklugunda ona dadılıkk yapmıştm.. Tembel, ödlek ve alkolik adamın tekidir..EtrafInda bir tek dostu yoktur ve herkes onun hala geceleri altına kaçırdıgını söylüyor."
Yine herkes şokta bütün salonu bir gürültü kaplar, hakim kürsüye tak tak tak vurup herkesi susturur ve her iki tarafın avukatını da kürsüye çagırır..

Ve ikisine de eğilmelerini söylerek kulaklarına sunu fısıldar
- "Eğer bu kadına beni tanıyıp tanımadığını sorarsanız ikinizi de harcarım.

7 Şubat 2010

MEVLANA VE ŞEMS'İN DOSTLUĞU

1244 yılında Konya’ya gelen Şemseddin Tebrîzî adlı bir zat, onun ilimle dolu dünyasında “aşk” ile yepyeni ufuklar açtı.

Bu iki ilâhî âşık, bir müddet yalnızca bir köşeye çekilerek kendilerini tamamen Hakk’a verdiler. Günlerce, gecelerce sohbetlere daldılar. Birbirlerinde kendilerini ve Yüce Allah’ın eşsiz güzelliklerinin tecellîlerini gördüler. Buluştuklarında Hz.Mevlânâ 38, Hz.Şems 60 yaşlarında idiler.

Artık Mevlânâ bütün zamanını Şems ile sohbete ayırıyordu. Bu ilâhî aşkı idrâk etmekten âciz olanlar, Hz.Mevlânâ’nın Şems’e olan ilgisini kıskanarak, ileri geri konuşmaya başladılar. Bu sözleri duyan Şems üzüldü ve 1246 yılında Konya’yı terk edip Şam’a gitti.

Şems gidince Hz.Mevlânâ derin üzüntülere boğuldu. Şems’i tedirgin ederek uzaklaşmasına neden olanlar da Mevlânâ’nın bu hâli karşısında pişmân oldular.

Hz.Mevlânâ bir mektup yazarak oğlu Sultan Veled’in de bulunduğu bir kâfileyi Şam’a gönderdi. Şems mektubu okudu ve Hz.Mevlânâ’nın dâvetini geri çevirmeyerek 1247 yılında Konya’ ya döndü.

Şems’in dönmesine herkes sevindi. Hz.Mevlânâ artık gülüyor, ziyâfetler veriyor, sema’ meclisleri düzenliyordu. Şems’le sohbet günlere ve gecelere sığmıyordu.

Fakat bu huzurlu günler uzun sürmedi. Dedikodular, çirkin sözler ve iftiralar yeniden başladı.

1247-1248 yılında Şems aniden kayboldu. Onu bir daha ne gören, ne de izini bulan olmadı.

Hz.Mevlânâ, Şems’i çok aradı. Ayrılığın büyük acısıyla şiirler söyledi, gözyaşları döktü. İki kere Şam’a gittiyse de izine rastlayamadı. Şems’in bedenî varlığını bulamayan Hz.Mevlânâ, onu mânâ yönünden kendinde buldu ve aramaktan vazgeçti. Bir şiirinde şöyle der:

Beden bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz de bir nûruz.
Ey arayan kişi! İster onu gör, ister beni. Ben O’yum, O da ben.
-
(Mevlana-Aşkın Dansı Film'inden)
"Bir sabah olan oldu, Şems yoktu... Celalettin dostunun gidişiyle adeta yıkıldı... Büyük ıstıraplar içinde dosta onlarca beyit, şiir ve rubayi yazdı. İlahi aşkının ilk kıvılcımını başlatan biricik dostu Şems artık yoktu. Büyük acı, üzüntü ve keder vardı... "

İlahi aşkı Şems, Mevlana ve Konya'yı terk edip Şam'a göçe karar verince, Mevlana "Etme" diye yakarır ona...


Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

Ey ay, felek harab olmuş, ziyan olmuş senin için
Bizi öyle harab, öyle ziyan ediyorsun, etme.

Ey, makamı var ve yokun üstünde olan
Sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme.

Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan
Sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize
Sen zehri şeker, şekeri zehrediyorsun, etme.

Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı
Ey Hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme!

Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer,
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun? Etme!

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme

6 Şubat 2010

MEVLANA SÖZLERİ

Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.

Bir gül için bin dikene katlanmak, bir sevgili uğruna binbir güçlüğe tahammül etmek değil de nedir?
İyilik ile kötülük, güzel ile çirkin, kolay ile zor, dost ile düşman hep bir tezatlar dünyasında var olagelmişlerdir .
Ya hani, işte gül de o dikenler arasında güzelliğini, ismetini ve asaletini koruyorsa; elbette âşık da onca rakib arasında kendi aşkını yüceltmenin yolunu arayacaktır.


Suskunluğum asaletimdendir. Her söze verilecek bir cevabım vardır elbet, lakin bir lafa bakarım lafmı diye birde söyleyene bakarım adam mı diye…

.Şu dünyada yüzlerce ahmak, etek dolusu altın verir de, şeytandan dert satın alır.

. Vazifesini tam yerine getirmemiş olanın vicdan yarasına ne mazaretin devası ne ilacın şifası deva getirmiş..

. Aşk altın değildir, saklanmaz. Aşıkın bütün sırları meydandadır..


. Yeşillerden, çiçeklerden meydana gelen bahçe geçici, fakat akıllardan meydana gelen gül bahçesi hep yeşil ve güzeldir.

· Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.

. Aşk, davaya benzer, cefa çekmek de şahidide: Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.

· Sen diri oldukça ölü yıkayıcı seni yıkar mı hiç?

· İsa'nın eşeğinden şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.

· Dert, insanı yokluğa götüren rahvan attır.

· Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.

· Leş, bize göre rezildir ama, domuza, köpeğe şekerdir,helvadır.

· Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır. Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim sesini keser mi hiç?

· Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.

· Dikenden gül bitiren, kışı da bahar haline döndürür. Selviyi hür bir halde yücelten, kederi de sevinç haline sokabilir.

· Nasıl olur da deniz, köpeğin ağzından pislenir, nasıl olur da güneş üflemekle söner?

· Akıl padişahı kafesi kırdı mı, kuşların her biri bir yöne uçar.

· Tövbe bineği, şaşılacak bir binektir. Bir solukta aşağılık dünyadan göğe sıçrayıverir.
· O beden testisi ab-ı hayatla dopdolu, bu beden testisi ise ölüm zehiri ile. İçindekine bakarsan padişahsın, kabına bakarsan yolu yitirdin.

· Genişlik, sabırdan doğar.

· Korkunç bir kurban bayramı olan kıyamet günü, inananlara bayram günüdür, öküzlere ölüm günü.


.Açlığa sabredersin adı "oruç" olur. Acıya sabredersin adı "metanet" olur.İnsanlara sabredersin adı "hoşgörü" olur. Dileğe sabredersin adı "dua"olur. Duygulara sabredersin adı "gözyaşı" olur. Özleme sabredersin adı"hasret" olur. Sevgiye sabredersin adı "AŞK" olur...

· Kim daha güzelse kıskançlığı daha fazla olur. Kıskançlık ateşten meydana gelir.

· Dünya tuzaktır. Yemi de istek. İstek tuzaklarından kaçının.

· Irmak suyunu tümden içmenin imkanı yok ama susuzluğu giderecek kadar içmemenin de imkanı yok.

· Gürzü kendine vur. Benliğini, varlığımı kır gitsin. Çünkü bu ten gözü, kulağa tıkanmış pamuğa benzer.

· Ey altın sırmalarla süslü elbiseler giymeye, kemer takmaya alışmış kişi. Sonunda sana da dikişsiz elbiseyi giydirecekler.

· Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.

· Birisi güzel bir söz söylüyorsa bu, dinleyenin dinlemesinden, anlamasından ileri gelir.

· Oruç tutmak güçtür, çetindir ama Allah'ın kulu kendisinden uzaklaştırmasından, bir derde uğratmasından daha iyidir.

· Ayın, geceye sabretmesi, onu apaydın eder. Gülün, dikene sabretmesi, güle güzel bir koku verir. Arslanın, sabredip pislik içinde beklemesi, onu deve yavrusu ile doyurur.

· Zahidin kıblesi, lütuf, kerem sahibi Allah'tır. Tamahkarın kıblesi ise altın torbası.

. Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur.

· Sarhoş, cinayeti yapar da sonra "özrüm vardı, kendimde değildim"der. Kendinde olmayış,kendiliğinden gelmedi sana,onu sen çağırdın.

· İnsan gözdür, görüştür, gerisi ettir. İnsanın gözü neyi görüyorsa, değeri o kadardır.

· Birinin başına toprak saçsan başı yarılmaz. Suyu başına döksen, başı kırılmaz.

Toprakla, suyla baş yarmak istiyorsan, toprağı suya karıştırıp kerpiç yapman gerek.

· Yoldaki bir tepecik seni bunaltmış,oysa önünde yüzlerce dağ var.

· Kabuğu kırılan sedef üzüntü vermesin sana, içinde inci vardır.

· Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak,başka yere koymak.

· Hiçbir kafire hor gözle bakmayın. Müslüman olarak ölmesi umulur çünkü.

· Şu deredeki su,kaç kere değişti,yıldızların akisleri hep yerinde.

· Yol kesenler olmadıkça ,lanetlenmiş şeytan bulunmadıkça,sabırlılar ,gerçek erler,yoksulları doyuranlar nasıl belirir,anlaşılır?
· Oyun ,görünüşte akla uymaz ama çocuk oyunla akıllanır.

· Anlayış,edep şehirlilerdedir. Ziyafet,garip konaklamak da köylülerde.

· Resimler ister haberleri olsun,ister olmasın,hepsi de ressamın elindedir,o elden çıkar.

· Alışsan güvercin sallanan kamıştan kaçar mı hiç?O kamıştan göklere uçan yere alışmamış olan güvercin ürker, kaçar.

· Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez. Hayırlarda bulunmak,malı yitmekten korur.

· Çalınmış kumaş,devamlı kalmaz insanda. Hırsızı da darağacına götürür.

· Ağlayışın,feryat edişin bir sesi,sureti vardır. Zararınsa sureti yoktur. Zararda insan elini dişler ama zararın eli yoktur.

· Her korkuda binlerce eminlik vardır,göz karasında onca aydınlık mevcut.

· Verdiğini geri alan kişi, ***** gibi kusmuğunu yemiş olur.

· Şarap kadehtedir ama kadehten meydana gelmemiştir ki. Ağzını, şarabı verene aç.

· Ekme günü gizlemek toprağa tohumu saçmak günüdür. Devşirme günüyse tohumun bittiği gündür, karşılığını bulma günüdür.

· Bilgi, sınırı olmayan bir denizdir. Bilgi dileyense denizlere dalan bir dalgıçtır.

· Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?

· Bülbüllerin güzel sesleri beğenilir de bu yüzden kafes çeker onları. Ama kuzgunla baykuşu kim kor kafese?

· Meyve ekşi bile olsa, olmadıkça ona ham derler.

· Çayırlıktan, çimenlikten esip gelen yel, külhandan gelen yelden ayırt edilir.

· Dünya malı, bedene tapanlara helaldir.

· Gerçek kokusuyla, ahmağı kandıran yalan sözün kokusu, miskle sarımsak kokusu gibi, söz söyleyenin soluğundan anlaşılır.

· Her dil, gönlün perdesidir. Perde kımıldadı mı, sırlara ulaşılır.

· Ahlaksızların bağırışıyla, yürekli yiğitlerin naraları, tilkiyle arslanın sesi gibi meydandadır.

· Kötü nefis, yırtıcı kuştur.

· Hırsın yemdir, cehennemse tuzak.

· Doğan, avdan av getirir, fakat kendi kanadıyla uçar da avlanır. Padişah da bu yüzden onu keklikle, çil kuşuyla besler.

· Dil, tencerenin kapağına benzer. Kıpırdadı da kokusu duyuldu mu ne pişiyor anlarsın.

· Yemekle dolu karın, şeytanın pazarıdır.

· Sözle anlatılan şey, yalan bile olsa, kokusu, gerçek olduğunu da haber verir, yalan olduğunu da.

. Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim, seçilmiş Muhammet'in yolunun toprağıyım. Birisi sözlerimden bundan başka söz naklederse, o kişiden de bezmişim ben, o sözden de.

· Sevgiden, tortulu bulanık sular arı-duru bir hale gelir. Sevgiden, dertler şifa bulur. Sevgiden, ölüler dirilir. Sevgiden, padişahlar kul olur. Bu sevgi de bilgi neticesidir.

· Mumundur karanlık veren sana. Anlatırdım bunu ama, gönlünün beli kırılıverir. Gönül şişesini kırarsan artık, yaşamak fayda vermez.

· Rüşvet alan para pul padişahı değiliz. Paramparça olmuş gönül hırkalarını diker, yamarız biz.

· Aşıkların gönüllerinin yanışıyla gözyaşları olmasaydı, dünyada su da olmazdı, ateş de.

· İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir. Görememek ayıbı, göstermemek kusuru, uğursuz nefsin parmağına ait işte.

· İnsan, gözden ibarettir aslında, geri kalan cesettir. Göz ise ancak dostu görene denir.
· A kardeş, keskin kılıcın üzerine atılmadan, tövbe ve kulluk kalkanını almadan gitme.

· Bir gömlek derdine düşeceksin ama belki o gömlek kefen olacaktır sana.

· Dün geçti gitti. Dün gibi, dünün sözü de geçti. Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek.

· Saman çöpü gibi her yelden titrersin. Dağ bile olsan, bir saman çöpüne değmezsin.

· O dağa bir kuş kondu, sonra da uçup gitti. Bak da gör, o dağda ne bir fazlalık var ne bir eksilme.

· Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.

· Gördün ya beni gamdan başka kimse hatırlamıyor, gama binlerce defa aferin.

· Nefsin, üzüm ve hurma gibi tatlı şeylerin sarhoşu oldukça, ruhunun üzüm salkımını görebilir misin ki?

· Ağzını kapa ve altın dolu avucunu aç. Ceset cimriliğini bırak da cömertliği seç.

· İnanmışsan, tatlı bir hale gelmişsen, ölüm de inanmıştır, tatlılaşmıştır. Kafirsen, acılaşmışsan, ölüm de kafirleşir, acılaşır sana.

· Doğruluk, Musa'nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar.

· Bir kötülük yaptıktan sonra pişmanlık hissetmek Allah'ın inayet ve muhabbetine mazhar olmanın delilidir.

· Sıkıntı ve huzursuzluk mutlaka bir günahın cezası, huzur ise bir ibadetin karşılığıdır.

· Üzerinde pek çok meyveler bulunan bir dalı, meyvalar aşağı doğru çeker. Meyvasız bir dalın ucu ise, servi ağacı gibi havada olur.
· Topluluk bizim yanımıza geliyor. Susacak olsak, incinirler. Bir şey söyleyecek olsak, onlara göre söylemek lazım geldiğinden o zaman da biz inciniriz,

· Ümit, güvenlik yolunun başıdır.

· Kuş seslerini öğrenen kimse, kuş olmadığı gibi aynı zamanda kuşların düşmanı ve avcısıdır.

· Dert, insana yol gösterir.

· İman, namazdan daha iyidir. Çünkü namaz beş vakitte, iman ise her zaman farzdır.

· İki canlı kuşu birbirine bağlasan, dört kanatlı oldukları halde uçamazlar, çünkü ikilik mevcuttur.

· Sokak köpeğine ister altın, ister yünden tasma tak, yine sokak köpeği olmaktan kurtulamaz.

· Cübbe ve sarık ile alimlik olmaz. Alimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir.

· Değil mi ki gönül mutfağında yemekler tabak tabak, peki ne diye aşağılık kişilerin mutfağına kase tutacakmışım?

· Hangi tohum yere ekildi de bitmedi, ne diye insan tohumunda böyle bir şüpheye düşüyorsun?

· Testi taştan korkar ama o taş çeşme oldu mu, testiler her an ona gelmeye can atar.

· Sus artık yeter! Sır perdelerini pek o kadar yırtma. Çünkü bize, kırıkları sarıp onarmak, sırları örtmek yaraşır.

· Altın aramıyorum, altın olmaya yeteneği olan bakır nerede?

· Varlık peteğini ören arıdır. Arıyı vücuda getiren mum ve petek değildir. Arı biziz. Şekil sadece bizim imal ettiğimiz mumdur.

· Dünya köpüktür. Tanrı sıfatlarıysa denize benzer. Fakat şu cihan köpüğü, denizin arılığına, duruluğuna perdedir.

· Sözün içini elde etmek için harf kabuğunu yar. Saçlar da sevgilinin yüzünü, gözünü örter.

· Burnuna sarımsak tıkamışsın, gül kokusu arıyorsun.

· Biz, tulumla, küple, testilerle tatmin olmayız. Bizi çekip ırmağınıza götürün.

· Dünyaya demir atmış Karun'u, yer çekti, yuttu. Ulular ulusu İsa'yı gökyüzü çekti, yüceltti.

· Ekmek, beden hapishanesinin mimarıdır.

· Gübre olup bostanın gönlüne giren pislik, yok olur gider de pislikten kurtulur, kavunun, karpuzun lezzetini arttırır.

· Avlanmak istedik mi uçup gittiğimiz yer Kafdağı'dır. Akbaba gibi leş avlamayız biz.

· Bir köpeğin önüne bir çuval şeker koysan bile, onun gönlü yine leş peşindedir. Şekerden ne anlar o?

· Allah ile birleşmek demek, senin varlığının O'nunla birleşmesi demek değildir. Senin yok olmandır.

· Küfürle iman, yumurtanın akıyla sarısına benzer. Onları ayıran bir berzah var, birbirine karışmazlar.

· Köpekler gibi kızmayı bırak, arslanların gazabına bak. Arslanların gazabını görünce de var, bir yaşına girmiş koyun gibi yavaş ol.

· Din evinde haset faresi bir delik açar ama kedinin bir miyavlaması ile ürker kaçar.

· Kadınlar, aklı olanlara, gönül sahiplerine pek üstün olurlar. Cahillere gelince, onlar, kadına üstündür. Çünkü tabiatlarında hayvanlık vardır. Sevgi ve acımak, insanlık vasıflarıdır. Hiddet ve şehvet ise hayvanlık vasıfları.

· Mümin bir kopuza benzer. Madem ki inanan kişi feryat edip ağlamada kopuzdur, kopuz kendisine mızrap vuran olmadıkça feryat etmez.

· Madem ki, akıl babandır beden de anan, oğulsan babanın yüzüne bak.

· Yeryüzü ile dağda aşk olsaydı, gönüllerinde bir ot bile bitmezdi.

· Kuş, kafeste kaldıkça başkasının buyruğu altındadır. Kafes kırıldı da kuş uçtu mu, nerede ona geçecek buyruklar?

· Bal çanağının ağzı kapalı. Sen ise, üstünü, yanını yalayıp duruyorsun. Çanağı yere çal,

· İnsana bütün korku içinden gelir fakat insanın aklı daima dışarıdadır.

· Dil, anlamlara bir oluktur adeta, fakat nereden sığacak oluğa deniz?

· O kadar çok koşmayın, o kadar yorulmayın, şu yerin altında çırak ne olmuşsa usta da o olmuştur.

· Bir lağımın pis kokusunu koklamak, ruhu kokuşmuş zenginlerle sohbetten yüz misli iyidir.

· Sen, yeni bir çocuk doğurmadıkça, kan tatlı süt haline gelmez.
· Hırsızlara, kötülere, alçaklara acımak, zayıfları kırıp geçirmektir.

· Aşk, davaya benzer. Cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.

· Tohum yerde gizlenir de, o gizlenmesi bağın, bahçenin yeşermesine sebep olur.

· Yazı yazılırken eli görmeyen kişi, yazı kalemin oynamasıyla yazılıyor sanır.

· Gül solup, gül bahçesi harap olduktan sonra gülün kokusunu nereden duyabiliriz? Gülsuyundan!

· Firavun, yüzbinlerce çocuk öldürttü, aradığıysa evinin içindeydi.

· Geminin içindeki su, gemiyi batırır. Geminin altındaki suysa, gemiye arka olur.

· Aynanın berraklığını yüzüne karşı söylersen, ayna hemen buğulanır, seni göstermez olur.

· Eşek, suyun kadrini bilseydi, ayak yerine baş koyardı ırmağa.

· Aklın deveciye benzer, sense devesin. Aklın seni ram eder, ister istemez dilediği yere çeker götürür.

· Eğer parça buçukta bütünle beraberdir, ondan ayrılmaz diyorsan, diken ye, diken de gülle beraberdir.

· Gümüşün dışı aktır, berraktır ama onun yüzünden el de kararır, elbise de.

· Ateşin kıvılcımlarıyla al al bir yüzü vardır. Ama yaptığı kötü işe bak, karanlığı seyret.
· Yoksul, cömertliğin aynasıdır.

· Peygamberler insanları Allah'a ulaştırmak için gelmişlerdir. İnsanların hepsi bir bedense, kulla Allah birleşmişse kimi kime ulaştıracaklar?

· Bir mumdan yakılan mumu gören, gerçekten de asıl mumu görmüştür. Düşünenlerin düşündürdükleri...

· Sabır, genişliğin anahtarıdır.

· Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen varlığını yaka dur.

· Ana karnındaki çocuğa doğmak, dünyadan göçmektir.

· Somuna benzer bir şey düzsen, emdin mi, şeker gelir ondan, ekmek tadı değil.

· Terazide arpa altınla yoldaş olur ama bu, arpanın da altın gibi değerli olmasından değildir.

· Koruktaki su ekşidir ama koruk üzüm olunca tatlılaşır, güzelleşir. Derken küpte yine acır, haram olur fakat sirke olunca ne güzel katıktır.

· Ay, yıldızlardan utanır ama yine de cömertliği yüzünden yıldızların arasında bulunur.

· İnanan, inananın aynasıdır.

· Sen şekillerde kalırsan puta tapıyorsun demektir. Her şeyin şeklini bırak, manasına bak.

· Rengi kara bile olsa, bir kişi seninle aynı maksadı güdüyorsa, ona ak de, senin rengindedir.

· Hacca gideceksen, bir hac yoldaşı ara. İster Hint'li olsun, ister Türk, ister Arap. Şekline, rengine bakma, maksadı ne, ona bak.

· Yokluk, varlığın aynasıdır.

· Arslanın boynunda zincir bile olsa, bütün zincir yapanlara beydir arslan.

· Zıddı meydana çıkaran, onun zıddı olan şeydir. Bal, sirkeyle belirir.

· Kasırga pek çok ağaçlar yıkar fakat yeşermiş bir ota ihsanlarda bulunur.

· Dostların ziyaretine eli boş gelmek, değirmene buğdaysız gitmektir.

· Herkes güneşi görebilseydi, güneşin ışıklarına delalet eden yıldızlara ne ihtiyaç vardı?

· Hiç köpeğin havlaması, ayın kulağına değer mi?

· Huzurunda bulunmayanlara bile böyle elbiseler, böyle yiyecekler verirse, kim bilir konuğun önüne ne nimetler koyar.

· Hıristiyanların bilgisizliğine bak ki, asılmış Tanrı'dan medet umuyorlar.

· Resim, ressama, beni kusurlu yaptın diye söz mü söyleyebilir?

· İnsanoğlu, dilinin altında gizlidir. Dil, can kapısının perdesidir. Yel, perdeyi kaldırdı mı ne var, belirir bize.

· Sen de sağ eline bir sopa aldın ama senin elin nerede, Musa'nın eli nerede?

· Akıllı birisinden gelen cefa, bilgisizlerin vefasından iyidir.

· Kara odun ateşe eş oldu mu, karalığı gider, tümden ışık kesilir.

· Bağış, kine merhemdir.

· Tahta içinde yaşayan kurt, o tahtanın fidan olduğu vakit ki halini bilir mi hiç?

· Madem ki hırsızsın, bari o güzelim inciyi çal, madem ki gebe kalıyorsun, bari yüce bir çocuğa gebe kal.

· Korukla üzüm birbirine zıttır ama, koruk olgunlaştı mı güzel bir dost olur.

· Tanrı yüzünü çirkin yaratmışsa, kendine gel de, hem çirkin yüzlü hem çirkin huylu olma bari.

· Aynada bir şekil görürsün hani, senin şeklindir o, aynanın değil.

· Satrançta piyon yola çıkar da, sonunda yüce vezir olur.

· Kibir kokusu, hırs kokusu, tamah kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.

· Sonsuzun iki yanı da yoktur, ortası nasıl olabilir?

· Dosttan, yakınlardan gelen bir cefa, düşmanın üçyüzbin cefasına bedeldir
.
. Bal yiyen arısından gocunmaz..

· Güneşin ışığı pisliğe vursa bile pislenmez, ışıktır o.

· Başın ırmağın suyuna daldı mı, suyun rengini nasıl görebilirsin?

· Davud'un elinde mum oluyor, senin elindeyse mum, demire dönüyor.

· Sabır, insanı maksadına en tez ulaştıran kılavuzdur.

· Yılan yumurtası da serçe yumurtasına benzer ama aralarında ne kadar fark var.

· Bilginin, iki kanadı vardır, şüphenin tek.

· İkiyüz batman bala, bir okka sirke döksen, balın içinde erir, gider. Balı tattın mı sirkenin tadını bulamazsın fakat tartarsan bir okka fazla gelir. Demek ki sirke, hem yok olmuştur, hem vardır.

· Bir kuyudan her gün toprak çeker, her gün orayı kazar, eşersen, sonunda arı duru suya ulaşırsın.

· Denizden bile yerine su koymadan devamlı su alsan, bu işin denizleri çöle çevirir.

· Sen, yerdeki yeşillik gibisin, ayağın bağlı. Bir yel esti mi, tam inanca ulaşmadan başını sallarsın.

· Oltandaki et lokması, balık avlamak içindir. Öyle lokma ne bağıştır ne cömertlik.

· Sözün eğri olsa da, anlamı doğru bulunsa, sözdeki o eğrilik, Tanrı'ya makbuldür.

· İçen akıllıysa, aklının parlaklığı daha da artar, fakat kötü huyluysa daha beter olur.

Ama halkın çoğu kötü olduğundan, beğenilmez huylara sahip bulunduğundan, içki herkese haram edilmiştir.

· Eşeğin ardını öpmekte bir tat, tuz yoktur. Faydasız yere, sakalını, bıyığını kokutur.

· Pirlik, saçın sakalın ağarması ile elde edilmez. İblisten daha ihtiyar kim var?

· Tavus kuşu gibi sadece kanadını görme, ayağını da gör.

· Pirenin ısırışından meydana gelen yanış, seni yılan soktu mu yok olur gider.

· Öküz, ansızın Bağdat'a gelir, şehri bir baştan öte gezip, dolaşır. Bütün o zevki, hoşluğu, tadı, tuzu görmez de göre göre karpuz kabuğunu görür.

· Hani bir hayvan vardır, porsuktur adı. Dayak yedikçe semirir, büyür, köteği yedikçe daha iyileşir, sopa vuruldukça semirir, insan da gerçekte porsuktur, çünkü o da dert, mihnet sopasıyla büyür, semizleşir.

· Uçan kuş, yeryüzünde kalsa tasalanır, derde düşse ağlayıp inlemeye koyulur. Fakat ev kuşu, kümes hayvanı, yeryüzünde sevinçle yürür, yem toplar, neşeyle koşar durur.

· Ölülerle savaşıp gazilik elde edilmez.

· Hoş, güzel ömür, yakınlık aleminde can beslemektir. Kuzgunun ömrü ise fışkı yemeye yarar.

· Kin, sapıklığın da aslıdır, kafirliğin de.

· Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker.

· İnciyi sedefin içinde ara, hüneri de sanat ehlinden iste.

· İnsan bir ağaca benzer, kökü, ahdinde durmaktır.

· Susmakla canın özü, yüzlerce gelişmeye ulaşır. Ama söz, dile geldi mi, öz harcanır.

· Hiç ay, yeryüzünde ev sahibi olur mu?

· Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir.

· Padişahın adamlarından biri, zindanın burcunu yıksa, zindancının gönlü bu yüzden kırılır mı hiç?
· Hiçbir şeyden haberi olmayan cansızlardan, gelişip boy atan bitkiye, bitkiden yaşayış, derde uğrayış varlığına, sonra güzelim akıl, fikir, ayırt ediş varlığına geldin.

· Yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.

· Demirciliği bilmiyorsan, demirci ocağından geçerken sakalın da yanar, saçın da.

· Taş, taşlıktan çıkıp yok olmadıkça, mücevher olup yüzüğe takılır mı hiç?

· Padişah, töhmet altına alınanı Karun'a çevirir. Artık suçsuzu ne hale kor, onu sen düşün.

· Eğri ayağın gölgesi de eğridir.

· Tam inanç aynası kesilen kişi, kendini görse bile, Tanrı'yı görmüş olur.

· Bilgiye ulaştı mı ayak, kanat olur.

· Göz olgunlaştı mı, temeli, özü görür. Ama kişi şaşı oldu mu parça buçuğu görür ancak.

· Sınama, deneme yolunda bilgi, tam inançtan aşağıdır, zindansa yukarı.

· Can, doğan kuşuna benzer, beden ona bir tuzak

4 Şubat 2010

MOTİVASYON

İçten motive olan kişi düşünceyi eyleme dönüştürür: Hedeflerini belirler ve onlara ulaşmak için harekete dönüştürür.

Motive olabilmek için kendinize güvenmelisiniz. Kendinize siz inanırsanız, başkaları da inanır.

Tüm yaşamınız boyunca olumlu düşünebilirsiniz, olumlu düşünme üzerine kitaplar okuyabilirsiniz. Okula gidip yüksek lisans , doktora dereceleri alabilirsiniz, büyük Yetenekleriniz, engin bilginiz, birçok ilişkiniz, önemli konumlarda tanıdıklarınız olabilir, ama ancak kendiniz “ harekete geçerseniz” tanrının sizden beklediği şey olabilirsiniz. buda motivasyon ile mümkündür.

Coşkulu insan yaşamın fanatiğidir. bu kişinin, iyi şeyler olacağına yönelik bir tutumu vardır. Bu nedenle iyi şeyler gerçekleşir.

Kendi kendini motive edici eylem, yalnızca güç alacağınız bir enerji deposu bulunduğunda gerçekleşir. bu yüzden, başarınız vücut sağlığınıza, formunuza akıl sağlığımıza ve dinlenme düzeyinize bağlıdır.

Doğru hareket etmek için doğru şekilde görünmeli ve kendinizi iyi hissetmelisiniz.

Kendi başınıza amaçlarınıza ulaşmanız olanaksızdır ancak başkalarının yardımıyla amaçlarınıza ulaşabilirsiniz.

Başarı, başaramamanın tersi değildir. Bir koşucu sonuncuda gelebilir, ama kendisinin iyi derecesini geçmiş ise başarmıştır.

Bir çok kişi, bazı konuları başaramadıklarında kendilerini başarısız olarak görürler başaramamak demek gerektiği kadar hazırlıklı değildiniz demektir, ama denemeye devam edin çünkü tümden bıkmadıkça asla yenilmiş değilsiniz.

Motive olan kişi sorunları geliştirme fırsatı olarak görür: sorunların sizi basit ve üretken çözümler bulmanız için motive etmesine izin verirseniz başarılı olursunuz.

Bilge insan bulduğundan fazla fırsat yaratır.

Zamanı yeniden yapılandırmanın ve onu verimli kullanmanın başlı başına motive edici bir yardım olduğunu göreceksiniz. Derhal daha çok şey yapmanıza daha başarılı olmanıza yol açacak.

Büyük liderler iyi iletişim kuran kişilerden olur. sizde iletişim aracılığıyla açık ve düşünceli bir lider olabilirsiniz. Şunu anımsayın: bir patron “yürüyün” derken bir lider
“ gidelim” der.

Napolyon Hillin başarıyla ilgili ünlü ilkesi “insanın aklı neyi kavrar ve neye inanırsa onu gerçekleştirebilir.”

Paylaşılmayan sevginin bir faydası yoktur.

Motive olan kişi
“ girişimcilik” denen kişisel niteliğe sahip olmalıdır. bu, kişiyi durgunluktan eyleme ve değişime sevk eden içsel dürtüdür.

3 Şubat 2010

KIZILDERİLİ FALI

22 Aralık – 19 Ocak
YABANKAZI
“Bilge, dingin, yardımsever bir lider!”
Uğurlu taşı: Kuvars
Rengi: Beyaz
• Evrenin tüm enerjisini kullanabilme yeteneği
• Sakin, dingin bir kişilik
• Olayları kavrama yeteneği
• Dikkatli, titiz ebeveyn
• Hata yapmamak için çok çalışma
• Arkadaşlık ve dostluk seçiminde çok dikkatli
• Sindirim sisteminde hassasiyet
• Büyük gelişimlere açık
• Morali bozukken çekingen ve içe kapanık
• Lider olma kabiliyeti
• Alışkanlık ve geleneklerine bağlı
• Ev hayatında düzenli ve özenli
• Arkadaşlarını ve çevresini geliştirmeye eğilimli
• Güçlü intikam duygusuna sahip
• Çok sayıda değişik işi ve görevi yürütebilme yeteneği
• Kusursuzluk tutkusu
• İnsanlar ve doğa ile kolayca uyum sağlama
• Dayanıklılık , bazen katılaşma
• Aydınlık ama ulaşılması zor bir kişilik
• Kusursuz bir bilge

20 Ocak – 18 Şubat
SUSAMURU
Uğurlu taşı: Gümüş
Rengi: Gümüş
“Sevimli, canayakın, iletişimi yüksek bir yardımsever!”
• Arkadaşları tarafından sevilen, sayılan bir kişilik
• Duygularını saklamaya meyilli,
• Karşı koyulması zor,
• İştahlı, yemek yemeyi seven
• İyi bir baba, iyi bir eş,
• Akıllı, Cesur
• Esnek ve yardımsever
• Sosyal yardımlaşma konularına eğilimli,
• Güvenilir bir dost,
• Dalgın ve hayalci,
• Uzak ülkelere gitmeye eğilimli,
• İyi bir dert ortağı,
• Hassas noktası; Sinir sistemi
• Affedici,
• Güçlü bir içgüdü ve altıncı his,
• Tehlikeli durumlarda yanlış kararlar almaya eğilimli,
• Kendilerini başkalarının yerine koyabilme kabiliyeti,
• Aşırı korkusuzluk sonucu tehlikeli işler yapabilme,
• Sürekli yeni planlar yapma,
• İlk adımları atarken kararsız,
• Özgürlüğüne düşkün,
• Herkesle dost!

19 Şubat – 20 Mart
PUMA
Uğurlu Taşı: Firuze
Rengi: Mavi – Yeşil
“Kıvrak ve güzel bir duygu yumağı!”
• Kendi alanlarına ve özeline düşkün,
• Duygusal ama duygularını göstermeyen,
• Zor güvenen ve ihtiyatlı,
• Ruhsal bir avcı,
• Evine düşkün,
• Yalnızlık duygusu güçlü,
• Sezgileri yüksek,
• Kıvrak zekalı,
• Doğru olanı yaptıkları konusunda güvenceye ihtiyaç duyan,
• Sevecen, neşeli bir ebeveyn,
• Hareketli,
• Duyarlı,
• Uysal,
• Akıl almaz bir düşgücü,
• Hassas nokta: Mide – Bağırsak,
• Köşeye sıkıştıklarında kavgacı ve atik,
• Güvendiklerine tüm yüreği ile sevgi gösterme,
• Anlaşılması zor, gizemli,
• Güçlü sezgiler,
• Duyguları baskı altında tutma eğilimi,
• Atik bir ruhsal koşucu,
• Başkalarının göremediğini gören,
• Romantik.

21 Mart – 19 Nisan
ALADOĞAN
Uğurlu Taşı: Opalin
Rengi: Sarı
“ Görkemli ve büyüleyici bir iyilik sembolü!”
• Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji,
• Daldan dala atlayan,
• Hızlı gelişme, değişme kapasitesi,
• Düşünce ve duygularında çok açık,
• Açıksözlü ama bazen patavatsız,
• Yalana ve yalancılığa tahammülü olmayan,
• Korkusuz,
• İleri görüşlü,
• Kızgın olduklarında saldırgan ve çok tehlikeli,
• Bağımsız,
• Kolayca dikkati dağılan,
• Enerjilerini yönlendirmeye başaranlar için iyi bir yönetici,
• Sağlam bünyeli,
• Hassas Nokta; Baş bölgesi, sık baş ağrısı,
• Herkesle anlaşan,
• Doyumsuz bir güç ve enerji isteği,
• Yeryüzü işlerine aşırı eğilim,
• Dost ve adil bir ebeveyn,
• Çoşkulu,
• Heyecanlı,
• Arkadaş yanlısı, geniş bir çevre,
• İletişim gücü yüksek,
• Pırıltılı,
• Etkileyici,
• Hayır demesi zor!

20 Nisan – 20 Mayıs
KUNDUZ
Uğurlu taşı: Krisokol
Rengi: Mavi
“Herkese yaşam gücü ve tadı veren denge merkezleri!”
• Dengeli, ağırbaşlı,
• Değişimi sevmeyen,
• Planlı,
• Eşyalarına düşkün,
• Bir işi yaptığı zaman hem güzel hem yararlı olmasına çalışan,
• Fiziksel olarak çok güçlü,
• Sürekli barışı arayan ve barış ortamlarını tercih eden,
• Toprağa, köke bağlı önem veren,
• El becerileri yüksek,
• Her türlü fiziksel ortama uyum sağlayan,
• Kendi rahatı ve huzuru için çevreyi düzenleyen,
• Tek boyutlu düşünceye kolayca kayabilen,
• Sessiz, sakin,
• Güven duymadıkları zaman geride kalıp dinleyen,
• Sinirlenince yıkıcı,
• Suyla ilgilenmekten hoşlanan,
• İşleri sürtüşmesiz, uyumlu hale getirmeyi başaran,
• Maddi alanda güvenceyi seven,
• Evliliği ciddiye alan ve eşine sadık olan,
• Tutarlı ve dengeli ilişkileri tercih eden,
• İç huzura önem veren,
• Kararlı ve dirençli ama bir o kadar da tehlikeli!

21 Mayıs – 20 Haziran
GEYİK
Uğurlu taşı: Akik
Rengi: Beyaz – Yeşil
“Çekici, hareketli, duyarlı bir şifacı!”
• Hareketi seven,
• Aynı anda birkaç işi yapabilen,
• Durmadan bir düşünceden ötekisine geçen,
• Çok uyanık ve zeki,
• Koruma içgüdüsü fazlası ile gelişmiş,
• Güzel olan her şeyi seven,
• İlişkilerinde fiziksel görünüme önem veren,
• Sanatçı kişilikli,
• Yeni buluşlara meraklı,
• Yeni tatlar, yeni yerler görmeyi seven, maceracı,
• Gülmeyi seven bir kahkaha makinesi,
• Monogamist ilişkilere yatkın olmayan,
• Sevgi dolu bir ana-baba,
• En küçük işte bile güzellik yaratabilen,
• Hassas nokta: Damar tıkanıklıkları,
• Kalıcı ilişkileri olması gereken,
• Sevinmeyi ve sevinç duygusunu çok önemseyen,
• Yaratıcı,
• Konuşkan,
• Dünyanın tüm güzelliklerini görebilen,
• Duyarlı,
• Keyif almayı bilen,
• Maceracı!

21 Haziran – 22 Temmuz
AĞAÇKAKAN
Uğurlu Taşı: Kırmızı Akik
Rengi: Pembe
“Aile ortamlarının ve sevginin vazgeçilmez merkezi!”
• Gizemli yetenekleri olan,
• Dengeli ortam ve dengeli durumları tercih eden,
• Olayların iç yüzünü kolayca kavrayan,
• Korunaklı yuvalar isteyen,
• Muhakkak sevdikleri bir eşe ihtiyaç duyan,
• Düzenli, iyi ilişkiler kuran,
• Çok hırslı,
• Anaç, evcimen,
• Sevmeyi ve sevilmeyi çok önemseyen,
• Yardımsever,
• Dinsel ve mistik eğilimleri olan,
• Uzak çevreye kadar herkesle ilişki içerisinde olan,
• Uyumlu,
• Güven duygusuna önem veren,
• Çabuk korkan,
• Milliyetçilik duyguları güçlü olan,
• Maddi güvence olmayınca mutsuz olan,
• Hassas Nokta; İç hastalıkları,
• Yaşamda her zaman ruhsal bir amaç arayan,
• Huzursuz olunca hastalanma eğilimine sahip,
• Sağlam ve güvenilir bir dost!

23 Temmuz – 22 Ağustos
MERSİNBALIĞI
Uğurlu Taşı: Gröna Demir
Rengi: Kırmızı
“Gösterişli, bağımsız, sevilen, keskin görüşlü bir fırtına!”
• Soylu, görkemli düşünmeyi seven,
• Dost ama alaycı,
• Gerçek duygularını saklayan,
• Hassas nokta; Soğuk algınlığı, boğaz ağrısı, hazımsızlık,
• Çok cesur,
• Başkalarının kendilerine verdiği acıyı unutmayan,
• Başkalarına duygusal çözümler sağlamayı seven,
• Liderlik duyguları çok güçlü,
• Egemenlik kurmayı seven,
• Bazen kibirli,
• Çok zeki, uyanık ve hareketli,
• Çocuklarına karşı korumacı,
• Tükenmez bir güç kaynağı ve ruhsal derinlik,
• Çok sağlam bir korunma zırhı,
• Okumaya meraklı,
• Haksever, iyi niyetli bir yönetici,
• Hırçın davranışların altında yumuşak ve kırılgan bir yürek,
• Acılarını, dertlerini asla göstermeyen,
• Psikolojik ve fiziksel sıkıntıları kolayca çözümleyebilme yeteneği,
• Başka insanların üzerinde güçlü etkiler yaratan,
• Beklenmedik, hesapsız öfke patlamaları olan,
• İyi yürekli, duyarlı kişiler!

23 Ağustos – 22 Eylül
BOZAYI
Uğurlu Taşı: Ametist
Rengi: Erguvan
“Çözümlemeci ve mantıklı düşünme yeteneği olan bir organizatör!”
• Mantıklı,
• Adalet duygusu güçlü olan,
• Yalana karşı hassas ve hemen hisseden,
• Öfkesini soğukkanlı ve hesaplı bir şekilde gösteren,
• Konuşmayı seven,
• Aynı zamanda uzun süre suskun kalabilen,
• Korkutucu bir düşman,
• Somut aleme ve lükse meraklı,
• Akıllarına koydukları zor, kolay her şeyi yapabilen,
• Sorumluluk duygusu çok güçlü,
• Sinirli ama sevecen bir ana-baba,
• Temiz, titiz,
• Disiplinli ve düzenli,
• Uyumlu ama çekingen,
• Aldatılmaya tahammülü olmayan,
• Sorunları kolayca çözebilen,
• Zayıf olan herşeyi küçümseyen,
• Ruhsal gelişim konusunda desteğe ihtiyaç duyan,
• Yemeğe düşkün ama rejimi de seven,
• Hekimlik, yönetim ve savunma konularına meyilli,
• Hassas Nokta; Mide, bağırsak ve kalp,
• Tasarıları ve düşüncelerinin bozulmasına asla izin vermeyen,
• Dürüst ve etkin bir kişiklik!


23 Eylül – 23 Ekim
KARGA
Uğurlu Taşı: Jasper
Rengi: Kahverengi
“Özveri, nezaket ve kararlılığın mükemmel bir bileşimi!”
• Yardımsever,
• Doğa ile ilişkide olmayı seven,
• Ani, beklenmedik manevralar yapabilen,
• İç dengeleri bozulmazsa uzun süre çalışabilen,
• Ruhsal alanda çok rahat olan,
• Hayattan zevk almayı bilen,
• Küçük şeylerden mutlu olan,
• Her şeyin iyi ve kötü yanını kolayca görebilen,
• Çelişkili,
• Her türlü düşünce ve akımı izleyip öğrenmek isteyen,
• Sevdiklerine karşı aşırı korumacı hatta yıkıcı,
• Kendilerini bulmak için zamana ihtiyaç duyan,
• Hayvanlara düşkün,
• Evine özenen, zevkli, dekorasyona meraklı,
• Güzel şeyleri seven,
• Estetiğe düşkün,
• Kendilerini bulmakta bazen zorluk çeken,
• Çok sevimli,
• Çok fedakar bir ebeveyn,
• Kucaklanmayı ve öpücüğü seven,
• Güven vermeyi ve güven kazanmayı seven ve kolayca öğrenen,
• Hayatı dolaysız ve yoğun yaşayan,
• Güzel ve yakışıklı insanlardır!

24 Ekim – 21 Kasım
YILAN
Uğurlu taşı: Bakır – Malahit
Rengi: Turuncu
“Ruhsal güçleri çok yüksek duyarlı insanlar!”
• Ruhsal seslere karşı duyarlı
• Uğraştıkları işte başarılı,
• Kendi söylediklerini benimseten,
• İlişki kurdukları şeyleri dönüştürme yeteneği,
• Tükenmez bir enerji,
• İyileştirici güçlere sahip,
• Hassas Nokta: Karın ağrısı,
• Çevrelerine yardımcı olma yeteneği,
• Bazen dar kafalı,
• Karar verme aşamasında yardım almayı sevmeyen,
• Aydın bir kişiliğe sahip,
• Çatal dilli,
• Soğukkanlı,
• Çok gizemli,
• Ketum,
• Kusursuz ,
• Etrafa kolayca uyum sağlayan,
• Çocuklarına yetki vermeyi seven,
• Kendi özlerini değiştirebilme gücü,
• Saklı işler çevirmeyi seven,
• Çok çekici,
• Dokunma ve titreşimlere olağanüstü duyarlı,
• Farklı bir kişilik!

22 Kasım – 21 Aralık
WAPİTİ
Uğurlu Taşı: Obsidiyen
Rengi: Siyah
“Yeniden doğan veya yeniden doğurabilecek bir güç simgesi!”
• Parlak, saydam yapılı bir kişilik,
• Sık sık ikilem yaşayan,
• Yaşamları boyunca bıçak sırtında yürüyen,
• Dış etkilerden gerçek özleri çıkarmayı çok iyi beceren,
• Yumuşak ama güçlü bir yapıya sahip,
• Çevrelerine karşı antiseptik bir etkiye sahip olan,
• Çok güçlü bir adalet duygusuna sahip,
• Güçlü içgüdüleri olan,
• Ruhsal düğümleri kolayca çözebilen,
• Yükseklere tırmanmayı başarabilen,
• Sağlam içgüdüleri olan,
• Yakın ilişki kurmaktan çekinen,
• Sıcak kalpli, sevgi dolu olabilen,
• Fikirlerinden asla caymayan, kendi bildiğini okuyan,
• Bazen aşırı cesur,
• Erkenden olgunlaşan,
• Çabuk öğrenen,
• Öfke nöbetleri geçirebilen,
• Kazandıkları bilgileri herkesle paylaşan,
• Gururlu,
• Saygı ve sevgi uyandıran, neşeli Wapiti’ler!

1 Şubat 2010

NAZIM HİKMET'TEN

Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun.
Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.
Sen kendini paralarken o bahaneler bulmaya hazırdır.
Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?"diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.
Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.
Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.
Sen,"Ama senin için şunu yaptım" derken o,"sunu yapmadın" diye cevap verecektir.
Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.
Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.
Özledin, içtin, ağladın,güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın."
Peki o ne yaptı "deme.
Herkes kendinden sorumludur aşkta.
Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.
Bir insan eksik yasıyorsa, e bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?
Hayatı ıskalama lüksün yok senin.
Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.
" Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu.
Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil...
Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki...
Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.
Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?
Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında.
Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası.
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun asıl olan yürektir.
Yürek sesi ne bilmeyenler, yada bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.
Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.
Elbet bitecek güneşe hasret günler.
Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...

KIRIK CAM PARÇALARI

"Birkaç camı kırık olan bir bina düşünün. Eğer camlar tamir edilmezse, kimi insanlar başka camları da kırmakta bir sakınca görmeyecektir. Bu şekilde devam ettiği görüldüğünde, binaya daha büyük zararlar vereceklerdir ve sonunda bina ve devamında o sokaktaki diğer binalar, yaşanmaz hele gelecektir. "

Bu teoriye dayanarak, en küçük sorunlara ve kural ihlallerine öncelik vererek çok daha büyük sorunların çözülebileceğini öngören yetkililer, sonraki 20 yılda New York gibi kimi büyük şehirlerde suç oranının sıfıra yakın bir seviyeye inmesini sağladılar.

Kırık camlar teorisi, iş yaşamımızda da bir çok büyük soruna
çözüm oluşturabilir. “Kırık camlar, başarısız işler" kitabının yazarı Michael Lvıne, iş dünyasında kırık camları “güzel bir mağazanın boyası çıkmı duvarı, ya da bir müşteri hizmetleri telefon görüşmesinde yirmi dakika boyunca tekrarlayan bir müzikle bekletildikten sonra hattın kesilmesidir" diye
özetliyor…

kendi işinizde ya da çalıştığınız şirkette, önemsiz görünen
sorunları hızla çözmeniz, benzeri hataların tekrarlanmasını ve bu ufak sorunlardan güç alan daha büyüklerinin oluşmasını önleyecektir.

DEĞER VERMEK

“Bir gün New-York’ ta bir grup iş arkadaşı, yemek molasında dışarıya çıkar. Gruptan biri, Kızılderilidir. Yolda yürürken, insan kalabalığı, siren sesleri, yoldaki iş makinelerinin çıkardığı gürültü ve korna sesleri arasında ilerlerken, Kızılderili, kulağına cırcır böceği sesinin geldiğini söyleyerek cırcır aramaya başlar.


Arkadaşları, bu kadar gürültünün arasında bu sesi duyamayacağını, kendisinin öyle zannettiğini söyleyip yollarına devam eder. Aralarından bir tanesi inanmasa da, onunla aramaya devam eder. Kızılderili, yolun karşı tarafına doğru yürür. Arkadaşı da onu takip eder. Binaların arasındaki bir tutam yeşilliğin arasında gerçekten bir cırcır böceği bulurlar. Arkadaşı, kızıl deriliye; senin insanüstü güçlerin var. Bu sesi nasıl duydun?” diye sorar.

-Kızılderili ise; bu sesi duymak için insanüstü güçlere sahip olmaya gerek olmadığını söyleyerek, arkadaşına kendisini rakip etmesini söyler. Kaldırıma geçerler ve Kızılderili cebinden çıkardığı bozuk parayı kaldırımda yuvarlar. Birçok insan, bozuk para sesini duyunca sesin geldiği tarafa bakarak, onun ceplerinden düşüp düşmediğini kontrol eder. Kızılderili, arkadaşına dönerek; “önemli olan, nelere değer verdiğin ve neleri önemsediğindir. her şeyi ona göre duyar, görür ve hissedersin.” der…


GÖKKUŞAĞI

Kültürlerde gökkuşağına dair inanışlar:

Birçok kültür gökkuşağını cennet ile dünya arasındaki köprü olarak görmektedir. Doğadaki en güzel manzaralardan biri olan gökkuşağı batı kültüründe umut ve şans sembolü olmuştur. İran Müslümanlarına göre gökkuşağındaki renklerin bir önemi vardır. Yeşil bolluk, kırmızı savaş ve sarı ise ölüm anlamına gelir. Sibirya’da güneşin dili olarak düşünülür. Güney Amerika Yerlileri ise denizin üzerinde görülmesinin bir şans olduğuna inanırlar. Diğer adları; alkım, ebekuşağı, ebemkuşağı, eleğimsağma, hacılarkuşağı, meryemanakuşağı, alaimisemadır.

Gökkuşağı, güneş ışınlarının yağmur damlalarında veya sis bulutlarında yansıması ve kırılmasıyla meydana gelen ve ışık tayfı renklerinin bir yay şeklinde göründüğü meteorolojik bir olaydır. Gökkuşağında görülen yedi renk; kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi lacivert ve mordur.Tipik bir gök kuşağı kırmızı, turuncu, yeşil, mavi ve mor renklerinden meydana gelen bir renk sırasına sahip bir veya daha fazla aynı merkezli arklardan ibarettir. En çok rastlanan çeşidi ilkel (birinci) gökkuşağıdır. Bu çeşidin merkez açısı 42° civarındadır ve kırmızı renk dış tarafa, mor renk iç tarafa isabet eder. Bazen ışığı daha zayıf merkez açısı 50° civarında olan tali (ikinci) gökkuşağına da rastlanır. Bunda renk dizilişi diğerinin tersidir. Bunların haricinde sadece dar kırmızı veya kırmızı-yeşil renk bantlarından müteşekkil küçük kuşaklar da görülür ve bunlar birinci gökkuşaklarının iç tarafında ve ikincilerin dış tarafında bulunurlar.

Gökkuşakları; ışık ışınlarının yağmur damlaları ve sis tanecikleri tarafından kırılması, yansıtılması ve dağıtılması ile meydana gelir. Büyük damlaların meydana getirdiği kuşaklar en parlak ve renk ayrılması en belirgin olanlarıdır. Küçük yağmur damlalarının meydana getirdiği kuşaklar ise daha zayıf ve daha geniş olurlar. Bunun en tipik örneği sis kuşağı olarak da isimlendirilen ve sis bulutu veya buğusu tarafından meydana getirilen beyaz kuşaklardır.

İki kişide baktığında aynı gökküşağını göremez.

İki kişi de farklı bir gökkuşağı görecektir. Çünkü yağmur damlaları sürekli yer değiştirdikleri için görünüşü de değişmektedir.

Genellikle yarım çember olarak gözükmelerine karşın, bir dağ tepesinden veya uçaktan bakıldığında, gökkuşağı konisi olarak adlandırılan çember şeklinde görülebilir.

HAKKIMDAKİ HER ŞEY

Yıllardır okuduğum kitap, dergi, gazete vs.lerden not aldığım özlü sözleri, fıkraları, elektronik postama gelen eğitici ve öğretici kıssadan hisse paylaşımları, bazen ağlatan, bazen güldüren, bazen ders veren öyküleri, sağlıklı yaşam önerilerini hayata dair herşeyi blogumda sizlerle paylaşmak istedim.

Amacım öğrenmek, daha fazla öğrenmek, öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak, eğlenmek, eğlendirmek, güzel ve zevkli vakit geçirmek.

Burçlarla ilgim hiç yoktur -"ikizler burcu"nun bildiğim tek özelliği öğrenmeye sonsuz meraklıdır- bu özelliği çok iyi taşıdığım kesin.

Doğa aşığıyım saatlerce doğa belgesellerini izlemekten sıkılmam. Bunda adımın çiçek olmasının ve mesleğimin de etkisi vardır.

Sıkı bir lakto vejeteryanım. "Et, tavuk, balık ve yumurta yemeyen ama süt ve süt ürünlerini tüketen vejeteryanlar" Hayvan sevgim vejeteryan olmamı sağladı.


Klasik Türk Müziği ve eski nostaljik şarkıları dinlerim. Alpay, İlhan İREM, Ajda PEKKAN, Erol EVGİN, Yıldırım GÜRSES... hayranıyım.

Bloguma yapacağınız eleştiri ve yorumlar benim için önemlidir. Bu sayede eksiklerimi görür, düzeltirim. Eleştiriye çok açık olmadığım söylenir ama işin aslı öyle değil. (Lütfen blogumu eleştirip, yorumlarken bunu dikkate almayın çünkü beni değil blogumu eleştiriyorsunuz) Eleştirileriniz doğrultusunda blogumu yönlendiririm ve mutlaka dikkate alırım.

Eleştiri konusunda hayat felsefem: Karşımdakinin beni eleştirmesi için beni çok iyi ve içten tanıması, beni gerçekten sevdiğine inanmam lazım. Aksi takdirde eleştiriye kapalıyımdır karşımdaki insan arkadaşım, dostum aile bireyim beni çok iyi tanıyorsa ve sevdiğinden şüphem yoksa çok acımasız eleştirebilirler ve eleştirirler de ...

İnsanlarla iletişimim güçlüdür -en azından ben böyle düşünüyorum.- Çünkü insanları hatalarıyla kabul ederim zaten hatasız insan olduğuna inanmayanlardanım ben dahil. Bu konuda hayat felsefem Mevlana'nın "Hatasız dost arayan dostsuz kalır" sözüdür. Orhan Gencebay'da bir şarkısında "Hatasız kul olmaz" sözüyle arkadaşlık ve dostluk felsefemi çok iyi tanımlamış.

Fazla duygusalım değişmeyi denedim bu özelliğimden vazgeçemeyeceğimi anlayınca vazgeçtim. Zaten duygusal olmak da insan olmanın bir erdemi.

İNTERNET İLETİŞİM KOPUKLUĞU YAPIYOR MU?

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ZORUNLU OLMASI DOĞRU BİR UYGULAMA MI?

MEDYANIN KÜLTÜR YOZLAŞMASI YAPTIĞINA İNANIYOR MUSUNUZ?

CANIM EDİZ UFUK'UM

CANIM EDİZ UFUK'UM
Hayatımın Anlamı

Blog Listem

CANIMIN İÇİ

CANIMIN İÇİ

Üniversite giriş sınavının tekrar iki basamaklı sınav olması sizce:

Okul öncesi yaştaki çocuklara bilgisayar sizce yararlı mı, zararlı mı?

CANLARIM

CANLARIM
HAYATIMA ANLAM VERENLER

Bu Blogda Ara

Ahh! Kalbim

Ahh! Kalbim
Powered By Blogger

İzleyiciler

HAKKIMDA

Fotoğrafım
AĞRI, Türkiye
Klasik ikizler burcuyum. Yeni şeyler öğrenmeye, yeni yerler görmeye meraklıyım. Doğa tukunuyum.Kendimle barışık bir insanım bu konuda hayat felsefem Tevfik Fikret'in " Hak bildiğin yolda yalnız da olsa yürüyeceksin ve "çoğunluğun doğru demesi benim bu sonucu doğru dememi gerektirmez" sözüdür." İnsanlarla iletişimim güçlüdür ama hemen dost olmam. Çünkü dostluk "sevgi, saygı, güven, özveri ve sadakat üzerine kuruludur.İnsanları hatalarıyla kabul ederim şimdiye kadar hiç hatasız arkadaş aramadım. Zaten kusursuz insan olduğuna da inanmam. Mevlana'nın "Hatasız dost arayan, dostsuz kalır" ve Orhan GENCEBAY'ın bir şarkısında söylediği "Hatasız kul olmaz" sözünü dostluk felsefem olarak belirledim. Fazla modern görünmeme rağmen yeniliklere zor adapte olurum. Eski alışkanlıklarımı değiştirmek, onlardan vazgeçmek zor gelir bana.Benim için önemli olan bir şeyi benim beğenmemdir başkalarının ne dediğini fazla umursamam hatta hiç umursamam. Beğenmediğim tek yönüm hayattaki güçlüklerin beni çabuk pes ettirmesi, olumsuz duygular yüklemesi ve bu duygulardan zor kurtulmam. Değişmeyi çok denedim ama şimdiye kadar başaramadım. Bundan sonrası içinde haydi hayırlısı...Lakto vejeteryanım.