Dondurucu soğukta bir an önce evime varabilmek için hızla yürürken, ayağımın ucunda bir cüzden gördüm. Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım. İçinde üç lira ve sararıp kat yerleri yıpranmış eski bir zarftan başka bir şey yoktu... Sol üst köşede yalnızca gönderenin, alıcı adresi yerinde bir adresi vardı. Bir ipucu bulabilmek belki biraz da merakımı giderebilmek için zarfı açtım ve içindeki mektubu okumaya başladım. Mektup, sol yanı çiçek resmiyle süslenmiş bir kağıda, özenli bir el azısıyla yazılmıştı ve “Sevgili Hayri Bey” diye başlıyordu. Ve “annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini” anlatarak devam ediyor… "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza… Hayrunisa.” elimde yalnızca, mektubu yazan kişiyle, mektubun yazıldığı kişinin birinci adları vardı. Eve gider gitmez hemen telefon idaresini aradım. Görevli kişi, kendisine bildirdiğim adreste yaşayanların telefon numarasını vermesinin yasalara aykırı olduğunu söyledi fakat ısrarım karşısında;
- “Belki, size yardımcı olabilirim" dedi.
- "Bu adreste bulunan numaraya telefon ederim ve onlar kabul ederlerse, sizi görüştürebilirim lütfen bekleyin…" dedi. İki üç dakika sonra görevlinin sesi geldi.
- “Bağlıyorum efendim." telefonda, karşıdaki hanıma "Hayrunisa diye birini tanıyıp, tanımadığını” sordum.
- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hayrunisa diye kızları olan bir aileden aldık" dedi.
- "Peki, yeni adreslerini biliyor musunuz?"
- "Hayrunisa Hanım, annesini bir huzurevine yatıracaktı. Oradan takip ederseniz, belki adres bulursunuz." deyip bana huzurevinin adını verdi.
Hemen aradım. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş. “bunların hepsi aptalca aslında" dedim, kendi kendime. İçinde sadece 3 lira ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki. Aradım numarayı bir kadın
- "Şimdi Hayrunisa Hanım'ın kendisi bir
huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. hemen
orayı çevirdim..Ses;
- "Evet, Hayrunisa Hanım burada yaşıyor" dedi.. Saat
ona geliyordu ama hemen yola çıktım, Hayrunisa Hanım’ı görmek
için. Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir
oda… Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü yaşlı bir
kadın. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama… Anlattım
olanları. Cüzdanı ve mektubu gösterip. Derin
bir oh çekti mektuba bakarken ve
- "Genç adam" dedi,
- “Bu mektup, Hayri Bey ile son kontağımdı. Onu öyle seviyorum ki… Göksel Arsoy gibi yakışıklıydı. Hani şu meşhur aktör ama ben 16 yaşımdaydım. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.." derin bir nefes daha.. "Hayri Bey harika bir insandı. Eğer bulabilirseniz ona söyleyin lütfen. Onu hep düşündüm hep " bir ufak sessizlik bir derin nefes daha ve onu hep sevdim. " İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "ve hiç evlenmedim. Hayri Bey gibi birisini bulamadım ki.” Hayrunisa Hanım’ a teşekkür edip odadan çıktım.
Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız ,
- “Hayrunisa Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi.
- " Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim"
dedim. Cüzdanı elimde sallayarak.. o sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..
- "hey baksana… Bu Hayri Bey' in cüzdanı..
üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım… Cüzdanını hep kaybederdi zaten. Üç kere ben buldum, koridorlarda.."
Hayri Bey sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre. Hayri Bey yatmamıştı. Okuma odasında kitap okuyordu. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi. Hayri Bey eli arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle;
- "Evet, bu benim cüzdanım" dedi.
- "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım. Size teşekkür borçluyum."
- "Hiçbir şey borçlu değilsiniz" dedim. "ama özür dilerim. İpucu bulmak için açtım cüzdanınızı ve içindeki mektubu okudum."
- "Mektubu mu okudun?"
- "Evet, sadece okumakla kalmadım. Hayrunisa Hanım’ı da buldum.."
- "Buldun mu? Nerede? İyi mi? hala eskisi gibi güzel mi? söyle lütfen söyle."
- "Çok iyi.. hem de harika" dedim, yavaşça.
- "bana onun telefon numarasını ver lütfen. yarın onu hemen arayacağım." elime sımsıkı sarıldı.. "o benim tek aşkımdı. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
- "Hayri Bey," dedim.. "Gelin benimle."
Asansörle üçüncü kata indik. Odanın kapısı açıktı. Hayrunisa Hanım sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu.. hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu..
- "Hayrunisa Hanım" dedi..
- "Bu bay' ı tanıyor musun?" gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
- "Hayri’m." dedi, Hayri Bey, kapıda kısık sesle;
- "Hayrunisa’m ben Hayri.. beni tanıdın mı?"
- "Hayri’m” diye yutkundu Hayrunisa Hanım.
- "İnanamıyorum bu sensin. Benim Hayrunisa’m." Hayri Bey, Hayrunisa Hanım’a doğru yürüdü yavaşça. Sarıldılar hemşire yanıma geldiğinde onun da gözleri yaşlıydı..
- "gördünüz mü bakın?" dedim "yaşamda yaşanması gereken her şey, er ya da geç bir gün mutlaka yaşanacaktır."
Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikâh vardı gelebilir miymişim? Harika bir tören idi. Hayrunisa Hanım ve Hayri bey beni nikâh şahidi yaptılar üstelik. Hayrunisa Hanım’a çok bej elbisesi içinde çok güzeldi. Hayri bey de lacivert takım elbisesi içinde hala çok yakışıklıydı.. bir nikah tanığı olarak söylüyorum bu gözlemlerimi… Aşklarını on sekiz yaşın heyecanı ve duygusuyla yaşayan 76 yaşındaki gelin ile 79 yaşındaki damadın nikahında keşke, siz de bulunsaydınız… Atmış yıl önce bittiği sanılan bir aşk öyküsünün, altmış yıl sonra, kaldığı yerden nasıl tekrar filizlendiğine siz de tanık olacaktınız…
Yıllardır elektronik postama gelen ayrıca okuduğum kitap, dergi, gazete vs.'lerden okuyup da not aldığım atasözleri, özlü sözleri, eğitici ve öğretici öyküleri, kıssadan hisse öyküleri, fıkraları,sanal alemde paylaşmak istedim.Bazılarının yazarını not almayı unutmuşum, arada yanlış not ettiklerimde vardır. Şimdiden affınıza sığınırım.Yaşama dair herşeyimi burada paylaşmak istiyorum.Amacım eğlenmek, eğlendirmek, öğrenmek, öğretmek, yaşama dair her şeyi paylaşmak.Yorumlarınız benim için önemlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder