Aral Gölü, dünyanın en büyük iki çölü olan Karakum ve Kızılkum çölleri arasında kalan dünyanın en büyük ikinci gölü idi. Bu gölü 2200 km uzunluğundaki Sırderya ve 2500 km uzunluğundaki yüksek debili Amuderya nehirleri besliyordu.
1960 yılına kadar Aral gölü dünyanın en büyük dördüncü gölü idi. Marmara Denizi’nin altı katı büyüklüğündeydi ve derinliği 54m’yi buluyordu.
Aral Gölünde ondan fazla balık çeşidi bulunuyordu. Bu balıkların büyük çoğunluğu tüketilemediğinden konserve fabrikalarına götürülüyordu. II. Dünya Savaşında Stalin döneminde SSCB artan pamuk ihtiyacını karşılamak için pamuk ekimini arttırmaya karar verdi. Pamuk ekonomik bir bitkiydi ve bir süre sonra pamuk ekimi yasaklandı.
Pamuk çok fazla su isteyen bir bitkidir. Bu artan ihtiyacı karşılamak için devlet Arala Gölünü besleyen Sırderya ve Amuderya nehirlerinin sularını kesti. Aral Gölü hızla küçülmeye başladı. Kısa sürede alanın % 50’si hacminin % 70’ini kaybetti.
Pamuk yetiştirilen topraklar aşırı sulamadan dolayı yeraltındaki sular ve nitratlar toprak yüzeyine çıktı. Balıklar hızla ölüyordu. Konserve fabrikaları hızla kapanıyordu. Pamuk yetiştirilen topraklar hızla çölleşiyordu.
Önce 3 kg/da olan gübre ve pestisit kullanımı50 kg/da’a kadar çıktı.Yer altındaki sularla birlikte gübre, pestisit, tuz ve nitratlar Aral Gölüne akmaya başladı. Denizdeki tuz oranı 3 katına çıktı. Artık Aral gölü ölü göl idi. Tek bir bitki ve balık yaşamıyordu. Yüzlerce bitki türü yok olmuştu. İnsanların % 90’ı kan hastalıklarına yakalanıyordu. Bebekler doğar doğmaz ölüyordu. Hastaneler dolup taşıyordu.
1990 yılında SSCB yıkınca artık Aral, SSCB’nin değil, Aral gölü etrafındaki Tacikistan, Kırgızistan, Türkistan, Özbekistan’ın sorunu olmuştu. 1993 yılında bir heyet toplandı ve çözüm aranmaya başlandı. Sırderya ve Amuderya Nehirlerinin kanallara akan suları kesildi ve artık Aral Gölü’ne akmaya başladı.
Halk topraktan barajlar ve bentler ve yapmaya başladı. Kısa sürede Aral eski yaşamına dönmeye başladı. Aral gölü kısa sürede sularla beslenmeye başladı.
İnsan eliyle yok olan göl kısa sürede yeniden oluşmaya başladı. Doğa çok acı intikam almasını bilmişti ama affetmeyi de bilmişti.
Aral Gölündeki Rönesans Adası’nda dünyanın en zararlı bakterisi “Antraxt” üretiliyordu. Bu bakterilerin ne olduğu halen bilinmiyor.
2 yorum:
Nasıl da güzel,faydalı paylaşımlar..Bilgilendim teşekkür ederim :)
Sevgiler...
Beğendiğinize çok sevindim. yıllar önce Ç.Ü Peyzaj Mimarlığı Bölümünden bir hoca yanlış hatırlamıyorsam adı Prof. Dr. TÜRKER ALTAN'dı yerel bir TV kanalı için belgesel çekmişti. Defalarca gözümü kırpmadan izlemiştim.
Doğanın insandan nasıl intikam aldığını ve sonunda insanı nasıl affettiğini anlatıyordu. Bende not almıştım aklımda kalanları.
Yorum Gönder