29 Ağustos 2009

AFFETMEK

Affetmek başkalarının yarattığı koşullardan ve yanlışlardan dolayı kendimize acı vermeye ya da başkasının bize acı vermesine izin vermemize son vermek demektir.

Affetmek bir keşiftir... Bir yanlışı silmek değil affettiğimiz kişiyle aramızdaki benzerliği keşfetmektir.

Affetmek unutmak değildir.. Geçmiş unutulmaz.. Unutmamalıyız da.. Ama geçmişte yapılanların yıkıcı etkisini ortadan kaldırmaktır. Artık acıyı hissetmemektir.

Affetme süreci yas tutma sürecidir.. Kişi affetse de kaybetme duygusunun ve yaralanma duygusunun acısını hissedebilir. Onarım zaman gerektirir.

Affetmek yapılanları onaylamak hoş görmek değildir.. Yapılanları önemsiz farz etmek örtbas etmek yapılanların kötü olduğunu geçersiz farz etmek ya da o kişinin haklı olduğunu zannetmek de değildir.. Tam tersi "yapılanlar kötüydü.. İncitti " diyerek ve yüzleşerek yola çıkılır.

Affetmek o kişiye kendimizi daha büyük hissettirerek onu bize karşı borçlu kılmak da değildir.. Bu bir ego oyunu olabilir ancak. Affetmeyi seçtiğimizde kimse bize borçlanmayacaktır. Diğer insanın da affetmesini özür dilemesini değişmesini ve bizim istediğimiz gibi olmasını beklemeyeceğiz.. Çünkü biz ancak kendimizi kontrol etmeye muktediriz.. Bir başkasının seçimlerini kontrol edemeyiz. Böyle bir gücümüz yok..

Affetmek fedakârlık değildir.. Katlanmak hiç değildir.. "İyilik perisini" oynamak da değildir.

Affetmemiz için illa o kişiyi anlamamız gerekmez.. Olayları illa hatırlamamız da gerekmez.

Affetmek o ana mahsus bir durum değildir.. Bir süreçtir.. Zaman içersinde sabırla yavas yavas olur.

Affetmek bir seçimdir.. Amaç bizim öz mutluluğumuz rahatlamamız özgürleşmemiz hastalanmamamız ve hayatimizi sağlıklı ve mutlu yaşamamızdır.

Affetmek o kişiyi sevmek değil o kişiyle konuşmak zorunda olmak değil
O kişiyle ilişkiyi sürdürmek değil
O kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değil
O kişiyi suçsuz ya da haklı bulmak değildir.

Affetmeyi gerektiren her yara ve travma içinde önemli bir dersi de barındırır.

Dersi görebilmek için yarayı yeniden deşmemiz yüzleşmemiz gerekebilir. Cesurca bunu yapmalıyız.. Zira affetmenin gerçek yolu buradan geçer.

Affetmek öfke ve intikama yatırım yapmaktan vazgeçmektir.

Affetmek kendimize verdiğimiz en büyük armağandır..

Acı öfke ve çaresizlik hislerinden özgürleşmektir..

Geçmişe değil şimdiye ve geleceğe yatırım yapmaktır.

Affetmek kendini yiyip bitirmek ya da kişiye bedel ödetmek yerine varolan enerjimizi kendimizi geliştirmek için kullanmamızı sağlar.

Gerçek affediş mazeret uydurmak ta değildir.. "annem babam yapabileceklerinin en iyisini yaptılar.. Naapsınlar.. Ah canım benim" demek de değildir.

Öfke ve affetmek birbirinin zıttı degildir. Üzerinde birlikte çalışılması gereken olgular ve duygulardır.


Affetme süreci nasıl başlar? Nasıl affedebiliriz?

1) Önce acıyı travmayı kabul etmek ve yüzleşmeye kendimizi hazır hissetmek

2) Kendimizi tanımak bu süreç içersinde bir yandan kendimizi affetmeye de başlamak

3) Basamak: sınırlarımızı çizmek.. Kendimize güvende hissettiğimiz bir alan yaratmak... Yani " Tamam.. Bugüne kadar yaptığın yanlıştı.. Kötüydü.. Bana acı verdi. Ama artık dur. Bundan sonra buna izin vermiyorum." diyebilmek ve bu sınırı koymaya karar vermek.

4) Kendi duygusal tepkilerimizle yüzleşmek.. Değişecek olan diğer insan değil biziz.. Yani beklenti ondan değil kendimizden.

5) Öfkemizi kullanacağız.. Önce kendi öfke ve çaresizlik hislerimizi farkedeceğiz. Öfke enerjimizle sınırlarımızı yeniden belirleyeceğiz.

6) Affetmenin kısa yolu sihirli tarifeleri yoktur.. Bİr süreçtir sabır gerekir.. Herkes için farklı yaşanır.

7) Objektİf olarak bize acı veren durumla yüzleştiğimiz zaman derin bir mutsuzluk ve yoğun bir öfke korku hislerinden sonra gerçek uyanış başlar ve yeniden sevme gücünü kazanma şansını elde ederiz.

8) Bütün bunları yapmadan affetmeye çalışmak sağlıklı ve yararlı olamaz. Eger biz bir cesaret yüzleşmezsek travma kendini değişik kılıflarda obje değiştirerek yine karşımıza çıkarak tekrarlayacaktır.

Bazen de " marazî aşk" kılıfı altında çıkacaktır karşımıza. Marazi aşk çocuklukta yarım kalmış öfke ve obsesyonun erişkinlikte yeniden yaratılmış halidir.

9) Duygularımız bilinç altımızın tercümanıdır. Duygularımızı dinlemeyi anlamayı öğrenmeliyiz ve duygularımızın rehberliğine izin vermeliyiz..
Acılarımızı dolu dolu yaşamadan yapılan affedişler gerçek affediş değildir affettiğimizi söyleriz ama acı bilinçaltına gömülür hiç olmadık yerde hiç olmadık şekillerde farkli objelere yansımalarla patlamalar yaşarız. Bu da bize zarar verir.

10) Affettikce bir zamanlar gözümüze canavar gibi görünen insanın gittikçe boyutu gözümüzde küçülür... Bizi bilinçli kırmaya çalışan ya da kötü niyetli davranan zarar veren kişi zaten kendi yarattığı cehennemi yaşamaktadır. Zaten yaşamında mutlu olsa kendiyle barışık olsa hiç bunları yapar mı? Başkalarına zarar verme güçsüzlerin sevecenlik affedicilik güçlülerin işidir.

11) Çocukluk döneminin travmalarıyla yüzleşmek çok önemlidir..
Yoksa eşimizle olan yaşantımızda patronumuzla ilişkilerimizde hemen aynı sorunlar karşımıza çıkıverir... Örn: çocuğunu sevgiyle boğan kontrolcü ebeveyn kendi doğrularını empoze etmeye çalışan mükemmeliyetçi ebeveyn babaların yönettiği yaşamlar sevgi nefret ilişkisi yaratabilir. Bunları bastırmaya çalışırsak ruhsal gelişimin yolunu tıkarız... Derken önce ruh hastalanır.. Sonra beden.

12) Gerçek affediş zarar veren kişi için " sen kendİ öfkeni kusuyordun ama bu bana zarar veriyordu. Artık bana zarar veremezsin.. İzin vermiyorum.. Bitti.. Artık benim üzerimde hiçbir gücün yok. Ben özgürüm." diyebilmek hissedebilmek ve karar vermektir.

13) Öfke enerjisinin görevi bize yeniden sınırlarımızı belirlemek gücünü vermektir... Onun için ikisi aynı süreç içersinde yaşanır..

14) Acıyı ilaçlarla uyutmaya ve gömmeye çalışmak bir tedavi yolu değildir... Kendimize yönelik işlediğimiz bir suçtur... İlaç tedavi etmez sadece semptomlari geçici olarak bastırır... Kökten iyileşme ancak farkındalıkla ve kendini derinden tanıma süreciyle olur... Bedensel hastalıklar da duyguların hastalığıdır... Tedavisi yine duyguların açığa çıkmış enerjisi ile sağlanır.

15) Duyguları ifade etmek bastırmaktan daha sağlıklıdır. .
Ama ideal yol duygularımızı rehber alarak onları kanalize edebilmektir... Duygularımızı bastırırsak kendimize zarar veririz..
İfade edersek karşı taraf incinebilir... Ama kanalize eder yani yüzleşerek sınırlarımızı net bir şekilde çizersek bu zarara izin vermemiş oluruz.

16) Affettiğimizi nerden anlarız? Artık o insandan korkmuyorsak özellikle de onun da iyileşmesi için duacı isek başına kötü bir şey gelsin ya da mutsuz olsun beklentisinde değilsek ve o kişiyi kendisiyle baş başa bırakabiliyorsak o kişinin adı geçtiğinde artık yüreğimizde acı hissetmiyorsak bilelim ki affetmişiz..

Lütfen bunu farkettiğimiz gün kendimizi kutlayalım..

Ama unutmayalım ki bu bir süreçtir.. Yas sürecidir.. Zaman ve sabır gerekir.. Zoru başarmaktır.

17) Affetmek kimseye yaptığımız bir iyilik ya da yücelik hali değildir...
Sadece kendi ruhumuzu tedavi etme ve iyileştirme sürecidir... Peki affetmezsek ne olur? Sürekli bir güçsüzlük acizlik duygusu içinde oluruz.. Kendimizi sık sık kurban ilân edebiliriz... Çaresizlik yakınmalarımız hep değişik objeler aracılığıyla gündeme gelir.
Zira tüm onları yapan "kötü kişi " olacağı için biz otomatik olarak "iyi kişi" konumunda oluruz.


Affetmediğimiz sürece içimizde derinlerde devamlı bir haddini bildirme arzusu intikam duygusu gurur kıskançlık pişmanlık kendimizi hep hakli gösterme çabası zannedilen bir reddedilmişliğin incinmişliği
Sevgisizlik affedemeyeceğine inanma öbür kişinin mutluluğunu istememe gibi negatif duygular içersinde olunur.

Ve tüm bunların sonucunda:

Hayır deme zorluğu yani kendi bireysel sınırlarını koyamama
Farkında olmadan kendini cezalandırma ( çünkü bu duygular arzular ve hırslar bilincin derinliklerinde "suçluluk hisleri" yaratacaktır ve bilinçaltı " suçlular cezalandırılmalıdır " komutu verecektir.)
Güzelliklerden mahrumiyet ve utanç
Zarar verici ilişkiler
Dürtüsel zarar verici davranışlar
Bağımlılıklar
Kazalar
Hastalıklar
Depresyon
Yabancılaşma yalnızlık
Büyüyememe
Risk alamama
Mutlu aile kuramama
Başkalarının hayatlarını yaşama vs. olacaktır...

Hiçbirşey için geç değildir!

Hepimize affetme gücü diliyorum..

Sevgilerimle
Dr. Şule Tokmakçıoğlu

Hiç yorum yok:

HAKKIMDAKİ HER ŞEY

Yıllardır okuduğum kitap, dergi, gazete vs.lerden not aldığım özlü sözleri, fıkraları, elektronik postama gelen eğitici ve öğretici kıssadan hisse paylaşımları, bazen ağlatan, bazen güldüren, bazen ders veren öyküleri, sağlıklı yaşam önerilerini hayata dair herşeyi blogumda sizlerle paylaşmak istedim.

Amacım öğrenmek, daha fazla öğrenmek, öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak, eğlenmek, eğlendirmek, güzel ve zevkli vakit geçirmek.

Burçlarla ilgim hiç yoktur -"ikizler burcu"nun bildiğim tek özelliği öğrenmeye sonsuz meraklıdır- bu özelliği çok iyi taşıdığım kesin.

Doğa aşığıyım saatlerce doğa belgesellerini izlemekten sıkılmam. Bunda adımın çiçek olmasının ve mesleğimin de etkisi vardır.

Sıkı bir lakto vejeteryanım. "Et, tavuk, balık ve yumurta yemeyen ama süt ve süt ürünlerini tüketen vejeteryanlar" Hayvan sevgim vejeteryan olmamı sağladı.


Klasik Türk Müziği ve eski nostaljik şarkıları dinlerim. Alpay, İlhan İREM, Ajda PEKKAN, Erol EVGİN, Yıldırım GÜRSES... hayranıyım.

Bloguma yapacağınız eleştiri ve yorumlar benim için önemlidir. Bu sayede eksiklerimi görür, düzeltirim. Eleştiriye çok açık olmadığım söylenir ama işin aslı öyle değil. (Lütfen blogumu eleştirip, yorumlarken bunu dikkate almayın çünkü beni değil blogumu eleştiriyorsunuz) Eleştirileriniz doğrultusunda blogumu yönlendiririm ve mutlaka dikkate alırım.

Eleştiri konusunda hayat felsefem: Karşımdakinin beni eleştirmesi için beni çok iyi ve içten tanıması, beni gerçekten sevdiğine inanmam lazım. Aksi takdirde eleştiriye kapalıyımdır karşımdaki insan arkadaşım, dostum aile bireyim beni çok iyi tanıyorsa ve sevdiğinden şüphem yoksa çok acımasız eleştirebilirler ve eleştirirler de ...

İnsanlarla iletişimim güçlüdür -en azından ben böyle düşünüyorum.- Çünkü insanları hatalarıyla kabul ederim zaten hatasız insan olduğuna inanmayanlardanım ben dahil. Bu konuda hayat felsefem Mevlana'nın "Hatasız dost arayan dostsuz kalır" sözüdür. Orhan Gencebay'da bir şarkısında "Hatasız kul olmaz" sözüyle arkadaşlık ve dostluk felsefemi çok iyi tanımlamış.

Fazla duygusalım değişmeyi denedim bu özelliğimden vazgeçemeyeceğimi anlayınca vazgeçtim. Zaten duygusal olmak da insan olmanın bir erdemi.

İNTERNET İLETİŞİM KOPUKLUĞU YAPIYOR MU?

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ZORUNLU OLMASI DOĞRU BİR UYGULAMA MI?

MEDYANIN KÜLTÜR YOZLAŞMASI YAPTIĞINA İNANIYOR MUSUNUZ?

CANIM EDİZ UFUK'UM

CANIM EDİZ UFUK'UM
Hayatımın Anlamı

Blog Listem

CANIMIN İÇİ

CANIMIN İÇİ

Üniversite giriş sınavının tekrar iki basamaklı sınav olması sizce:

Okul öncesi yaştaki çocuklara bilgisayar sizce yararlı mı, zararlı mı?

CANLARIM

CANLARIM
HAYATIMA ANLAM VERENLER

Bu Blogda Ara

Ahh! Kalbim

Ahh! Kalbim
Powered By Blogger

İzleyiciler

Blog Arşivi

HAKKIMDA

Fotoğrafım
AĞRI, Türkiye
Klasik ikizler burcuyum. Yeni şeyler öğrenmeye, yeni yerler görmeye meraklıyım. Doğa tukunuyum.Kendimle barışık bir insanım bu konuda hayat felsefem Tevfik Fikret'in " Hak bildiğin yolda yalnız da olsa yürüyeceksin ve "çoğunluğun doğru demesi benim bu sonucu doğru dememi gerektirmez" sözüdür." İnsanlarla iletişimim güçlüdür ama hemen dost olmam. Çünkü dostluk "sevgi, saygı, güven, özveri ve sadakat üzerine kuruludur.İnsanları hatalarıyla kabul ederim şimdiye kadar hiç hatasız arkadaş aramadım. Zaten kusursuz insan olduğuna da inanmam. Mevlana'nın "Hatasız dost arayan, dostsuz kalır" ve Orhan GENCEBAY'ın bir şarkısında söylediği "Hatasız kul olmaz" sözünü dostluk felsefem olarak belirledim. Fazla modern görünmeme rağmen yeniliklere zor adapte olurum. Eski alışkanlıklarımı değiştirmek, onlardan vazgeçmek zor gelir bana.Benim için önemli olan bir şeyi benim beğenmemdir başkalarının ne dediğini fazla umursamam hatta hiç umursamam. Beğenmediğim tek yönüm hayattaki güçlüklerin beni çabuk pes ettirmesi, olumsuz duygular yüklemesi ve bu duygulardan zor kurtulmam. Değişmeyi çok denedim ama şimdiye kadar başaramadım. Bundan sonrası içinde haydi hayırlısı...Lakto vejeteryanım.